Şiir Adlarında Şiire İlişkin İpuçlarını Ararken,
Şiirin Varlığından Hareketle Varoluşsal Açıdan Şair ve Okurun Birbirine “Yaklaşması”
“İnsanın algıları, algının organlarıyla sınırlı değildir; insan, duyunun ( ne kadar güçlü olursa olsun ) keşfedebileceğinden daha fazlasını algılar.” (1)
William Blake’ın bu sözleri her ne kadar metafizik bir temel sergilese de şiir, varlık yapısı nedeniyle, çok yönlülüğü, zengin anlam çeşitliliğiyle sanki Blake’in yorumunu haklı çıkarmaya hazırdır. Şiir, nasıl bir algıyı bekler? Nasıl bir algı şiiri yeniden çoğaltır, okur sözcükler aracılığıyla nasıl başka bir zaman ve mekana sıçrar? Özne bu algıyla kendini yeniden dönüştürür mü, içselleştirerek daha üst bir edim, eylemeye varabilir mi? Sorular çoğaltılabilir ama tüm bu soruların ilk adımı şiirin ilk basamağı olan başlıkla tanışmayı aşınca atılır.
Şair, şiiri üzerine çalışırken onu yazdığı metin kadar yoran hatta ikilemde bırakan uygun bir başlık seçimidir. Poetikaya, kendi şiir kimliğine bağlı olarak yapılan bu seçimin her şairde farklı sonuçları olacaktır. Kimi zaman şair seçtiği başlıkla şiirin kapısını aralarken sanki okurdan biraz zorlanmasını, algılarının ötesine geçmesini ister. Gizemli kalmayı bilerek seçer. Böylece en başta okurun algı dünyasından yola çıkarak bilişsel yapısını alt üst etmek üzere hatta okurun bu dünyadaki kendi yerini sorgulamaya götürtecek kadar iddialı bir tavır içindedir. Okuma bittikten sonra şiirin zenginliği kadar zengindir artık, okur.
Kuşkusuz, şiir adları başlı başına şairin biçim, biçem, üslup, poetik anlayışı için kesin bir gerçekliği imlemez. Ancak, ipuçları verebilir işte bu noktada şair ve okur arasında naif, küçük, sevimli bir oyun başlar; okur, şairin klasik, gelenekçi, kalıplara uygun, modernist, lirik, melodram, imgesel öğeler mi taşıdığını ya da toplumcu gerçekçi, politik bir çizgide mi ilerlediğini ya da biçimsizlik, çok seslilik, kelimelerle oynama, simgesel, geleneksel kalıpları yıkan, radikal, avangard, karşıt, deneysel, ironik, postmodern işaretler taşıyıp taşımadığını anlamaya çalışır. Bu öngörü kesin bir gerçek değildir elbette, basit birer tahminden öteye gidemez. Şair açısından bu oyunun karşı cephesi başkadır, şöyle der; “İşte şiirim ey okur, şiire verdiğim adla bakalım şiiri görebilecek misin, yoksa hayal kırıklığına mı uğrayacaksın.” Eğer şair gizem istiyorsa şiirin kapısı olan başlığı sımsıkı kapatır ve okurun şiiri “görmesi” için o ipucunu vermez.
Risklidir başlık konusu, şiirdeki bir imge veya sözcük / sözcük dizilimi başlık olursa onların şiir içindeki tüm anlamı, büyüsü yok olur, “sürpriz” bozulur. Şiirin genel akışının dışında – eğer bir bütünlüğü, anlamı varsa – bir söz dizimi ya da sözcük de okurda hayal kırıklığı yaratabilir, beklentiyi yok ettiği için. Kimi zaman da başlık önemsizdir şair için. Kurallar, gelenekler, kalıplar alışılagelmiş her şey yıkılması gereken şeylerdir. Önemsizdir başlık, şiirin yarattığı dünya yanında. Biçim ustası, kelime oyuncusu, coşkulu ve aykırı şair, her tür düzen karşıtı E.E. Cummings şiir adları konusunda da farklı davranmış, kimi şiirlerine bir ad verirken kimilerini sayı ve roma rakamlarıyla adlandırmış. ( “Gözyaşları nereye aktı peki / dünya kuruyup gittiyse?” ) dizelerinin sahibi Hitler Faşizminden kaçarak İsveç’e kaçan Yahudi asıllı Nelly Sachs’ın, Akkor Bilmeceler kitabında yer alan şiirleri de başlıksızdır. Yalın biçimde yaşadığı dönemin izlerini yansıtan şiirlerinin biçim ve içerik olarak aynı çizgide sürmesi buna neden olabilir.
Şiir canlı bir organizma gibidir, değişir, olgunlaşır.Bu yüzden şairin gençlik, orta yaş ve sonrası şiirleri de değişir. Lorca da olduğu gibi gençlik yıllarında başka, son yıllarında başkadır şiirleri ve dolayısıyla şiirlerine koyduğu adları.
“ Kusurluluğu ötesinde, kesin sınırlılığı ötesinde, bu kitabın gözüme çarpan birçok erdeminden biri şu olacak: dağlık bir zeminde , bir vadinin çayırlarında yalnayak taban tepmiş tutkulu çocukluğumu bana her an anımsatmak.” ( 2 ) sözleri gibi gençlik yıllarının şiir başlıkları da bu tutkuyu yansıtır; Ağustos Böceği, Yağmur, Mavi Yıldızlar var, Deniz Suyu Baladı, Portakal ve Limon, Atlıkarınca, Kuru Portakal Ağacının Şarkısı, Gümüş Kavaklar, Serüven Düşkünü Salyangozun Başına Gelenler, Kertenkele Hüngür Hüngür gibi. 1936 yılı 20 Ağustosta kurşunlarla delik deşik edilmeden iki yıl önce 15 Aralık’ta Madrid El Sol gazetesinde yayımlanan bir görüşmede, inancına göre tiyatro, toplumsal eşitsizliğe karşı direnen halkın eğitimi için bir araçtır. “ Hep yoksullardan yana oldum, der, hep öyle olacağım.”(2 )
İlerki yaşlarında şiir adlarında ölüm ve kan temasına tanık oluruz; Suyla Yaralanan Kaside, Antonito El Camborıo’nun Sevilya Yolunda Tutuklanması, Antonito El Camborio’nun Ölümü ve Lorca’nın arkadaşı yazar ve matador olan Mejias için yazdığı birkaç bölümlük Ignacio Sanchez Mejias için Ağıt adlı şiir dizimlerinden biri olan Giden Can başlığının da bir ağıt olduğu kesin bellidir; “Ne boğa tanır seni,ne incir ağacı / ne atlar, ne evinin karıncaları/ Ne çocuk tanır seni, ne de akşam / çünkü sen sonsuza kadar ölüsün.”
Ve Atlının Şarkısı adlı (1921 -1924 yılları arasında yazdığı şiirlerinden ) şiir başlığı bize bir yolculuğu imler ama şiiri okuduğumuzda sanki ilerde kendi ölümü için yakılmış bir ağıt gibidir; “ Ah benim yiğit atım! / Ah ne uzunmuş yol da! / ah ölüm bekler beni / varmadan Cordoba’ya! ”
Şiir adları yerine – özellikle uzun şiirlerde- bölümlemeyi tercih eder şair. William Blake Kehanet Kitaplarında bu yolu seçenlerden. Sanki başlık önemsizdir. Coşkuyla ve binbir mitolojik özelliklerle, mitlerle, mistik ve kutsal kitaplarla örülü şiir dünyasında bu sonsuz akışta belki de başlıklara yer verecek “zaman” yoktur. Gravürleri, resimleri, levhaları sanki başlıkların yerini almış, başlık konusunu “silip geçmiştir”.
Ve şiir adı olarak Büyü sözcüğünü seçen W.B.Yeats’ın şu sözleri neden Büyü kavramını seçtiğine ilişkin bizi aydınlatmıyor mu, “ Mistik hayat, yaptığım, düşündüğüm ve yaşadığım her şeyin kalbinde yer alır.” (3)
Şiir başlıkları konusunda farklı bir yol izleyen şairlerden biri Pablo Neruda’dır. 100 Aşk Sonesi adlı kitabında değişik bir yol izler ve uzun dizeli sonelerinin ilk dizesinden başlık oluşturur. Onlar yalnızca karısı Mathilde için birer aşk sonesi değil, doğa coşkusunun da aşkın yanındaki muhteşem bütünlüğü olan bu şiirler başlıklarıyla bu durumu bütünler. Irmaklar ve Türlü Çiyin Islattığı, Güneyin Zambaklarını, Kekik ve Lotüsünü, Denizin kızısın, Kekiğin En İncesi, Denizden Üç Kuş, Üç Işık Hüzmesi, Üç Açık Makas gibi.
Doğa ve siyasi içerikli şiirleri de başlıklarından sezilir. Ünlü Buğdayın Türküsü şiirinde daha en baştan umudun ve doğa sevgisinin ritmini görmemek mümkün değildir.
Suriye doğumlu şair Adonis dünya şiiriyle kendi kimliğini buluştururken buna ilişkin ipuçlarını şiirlerinin başlıklarında da görmek mümkün. Haber Ver Ey Kör, Gırnata’ya On İki Kandil gibi.
Antik Çağ Yunan ozanları ise başlık konusunu – birkaç dizeyi geçmeyen kısa şiir / kimi zaman da taşlama olan – epigrammalara göre seçmişler. Örneğin, aşk epigrammaları ona göre başlıklardan oluşur; Afrodite’ye Yakarı, Adaletsiz Eros’a, Geçkin Sevgiliye gibi. Ölüm Epigrammalarında; Halikarnassoslu Ozan Herakleitos’un Ölümü Üstüne, Temistokles’le Epikurus İçin, İnsan Sevmeyen Ölü gibi. Latin ozanlarda ironi, taşlama yüklü, sevimli, canlı, yalın gerçekçi şiirlerin adları da kısadır.(Martialis adlı Latin ozanın Göze Girmek İçin başlıklı şiiri gibi; Hep ölmüş ozanları beğenirsin, Översin, Vakerra./ Beni beğenesin diye, doğrusu, Ölemem, Vakerra) İki Adam, Dostluk, Tersine Dünya gibi.
ŞİİRİN ARDINDAKİ ŞAİR VARLIĞI
Yaygın kanıdır, şair değil şiirdir önemli olan yargısı ve doğrudur. Ancak şiiri sözcüklerle petek gibi ören bir “varlığın” oluşu gerçeğini görmezden gelemeyiz. İster yaşayan ister Antik Çağda yaşamış bir ozan olsun. Okurla şair arasında “ontolojik” açıdan bir ilişki, iletişim vardır. Şair, varlığını şiirleri aracılığıyla gerçek kılar. Elinize aldığınız şiir, yalnızca sıradan bir nesne değil, sözcüklerin, harflerin, dizelerin, söz dizimlerinin gerisinde durarak kendini, bir çeşit kendi varlığını hissettirendir. Şiirin varlığı, arka fondaki şairin kendi varoluşudur. Okudukça bu kimlikle aramızda bir bağ, iletişim olur. Canlı bir organizmanın varlığı, şiirin derinliğine dalınca aradaki sözcükler kenara çekilir ve başka bir varlık düzeyine geçersiniz. Bu durum şairle “ yaklaşmanız”dır. Yaklaşmayı ise oluşturan kavram “ ilgilenmelerimiz” olmaktadır. Yani şiiri okudukça ilgilenmeniz ölçüsünde şaire yaklaşırsınız. Heidegger’in “Bir hal içinde bulunmanız, zaten dünya içinde varolmanın bir belirlenimidir. Bu yaklaşma eksistensiyal bir yaklaşmadır.” düşüncesi gibi.
Heidegger’e göre dünya içinde varoluşumuz birlikte(yer kaplama) – mevcut olma değil, dünya içinde varolma , mekânsal bir yaklaşımı öngörüyor, uzaklığın kaldırıldığı. Bu ise ilgilendiğimiz nesne ile doğrudan bağlantılı. Dünya içinde varoluş, ilgilenmektir. Okur olarak varoluş, okunulan şiirle ilgilenme, ilgilendiğimiz oranda ona ve şaire yaklaşmamızdır. Şaire yaklaşma peki ne demektir? Şairin, onun yarattığı “başka” dünya/ dünyaların, sözcükler aracılığıyla tek anlam, tek gerçek değil, çoğulcu bir sferin yörüngesine girmektir. Buradaki yaklaşma ontolojik bir yaklaşma, uzaklığın ortadan kalkmasıdır ama şiir aracılığıyla aynı sferde şairle buluşmak, mevcut olmak anlamına gelmez.İlgilenilen dünya içinde varolmaktır.Şairin sözcüklerinde kimi zaman kendi varlığını şairle bir kılmak, kimi zaman da kendinden ayrı bir benle yabancı bir ben’le sözcüklerin dünyasında yol alarak farklı bir varoluş yolculuğunda yer almaktır.
“Dünya- içinde- varolmanın bir – hal- içinde- bulunan anlaşabilirliği kendini söz olarak dile getirir. Söz, anlaşılabilirliğin dile gelişidir.” (4) düşüncesiyle Heidegger,dil ve söz fenomenlerinin varoluşun açıklanışında eksistansiyal bir durum oluşturur. Ayrıca, “Ona göre ozanlar varlığı kendi dillerinde, dizelerinde, filozofların kavramlarında ortaya koyduklarından daha iyi ortaya koyarlar.” (5) Tam bu bağlamda şiir başlıklarında insan ve onun varoluş sorunlarının “söz” e dökülüşünün bir işareti olarak felsefi bir şiirin izini bulmuş olabilir miyiz?
Kaynaklar
- William Blake / Kehanet Kitapları / Artshop YY. Çeviri, Tozan Alkan
- Federico Garcia Lorca / Bütün Şiirleri -1 / Varlık YY. Çeviri; Sait Maden
Seçilmiş Şiirler Federico Garcia Lorca / Adam YY. Çeviri; Sabri Altınel
(3)Büyü / W.B.Yeats / Artshop YY. Çeviri ; Tozan Alkan
(4) Varlık Ve Hiçlik /Heidigger / Alfa YY. / Çeviri Kaan Ökten
(5) Çağdaş Felsefe / Kant’tan Günümüze Felsefe Akımları /Bedia Akarsu /
İnkılap YY.
Akkor Bilmeceler / Nelly Sachs / Adam YY. / çeviri; Necmi Zeka
Seçilmiş Şiirler / E.E.Cummings /Adam YY. / Çeviri; Suphi Aytimur
Şiirler / Pablo Neruda / Cem YY. Çeviri; Hilmi Yavuz
100 Aşk Sonesi / Pablo Neruda / Gendaş YY. Çeviri; Adnan Özer
Yunan Antologyası ve Latin Ozanlardan Çeviriler / Adam YY.
Çeviri; Oktay Rifat
Kör Kahin / Adonis / YKY YY. Çeviri;İbrahim Demirci
Ayaklarımın Altına Serdim Dünyayı / Henrik Nordbrandt / Adam YY.
Çeviri; Murat Alpar