Sanatın, edebiyatın ve bilhassa şiirin biraz da tanıklık görevi vardır. Şiirin, Arapça “sezmek, bilmek” anlamına geldiğini göz önünde bulundurarak şairlerin, en iyi tanık olabileceklerini düşünebiliriz. Bunun bilincinde olan birçok şair, tanık olduğu hatta yaşadığı yeri ve zamanı sonraki kuşaklara aktarma gereği duymuştur. Bir okur olarak şiirlerini severek okuduğum bazı şairlerin deneme, sohbet ve hatıra türündeki kitaplarını ayrıca merakla takip etmişimdir. Çünkü bu tür kitaplar; şairin mutfağını, muhayyilesini, şiir öznelerinin çocukluğunu, dünyaya bakış açısını yansıtır. Şiiriyle kurduğum estetik anlam ilişkisini ve soyutluğunu işte bu kitaplarla perçinlemeye hatta şairle tek taraflı olan iletişimimi daha belirgin kılmaya çalışırım.
Yakın zamanda yeni şiir kitabı “Şarkıyı Kes” çıkaran Ahmet Murat’ın bu şiirlerini okurken yazarın elimde bir de “Avarelik Görgüsü” kitabı var. Murat’ın 2020 yılında Ketebe yayınlarından çıkan bu deneme-sohbet-hatıra türündeki kitabı ile şairi daha yakından tanıma imkânı yakaladığımı söyleyebilirim. Otuz iki yazıdan oluşan kitaba, yayınevince “deneme” denmiş. Evet, Buğday Hakkında Konuşabilmek, Evin Sesi Kısıldı, Avarelik Görgüsü, Kitaplardan Bir Bilinç, Hababam Sınıfı Niçin Haklıydı, Nazım’la Necip Fazıl’ı Değiştirince Oluyor mu? gibi metinlerin bu özellikleri taşıdığını söyleyebilirim. Çünkü bu yazılarda Ahmet Murat, kendi benini ortaya koymaya bir nevi kalem tecrübesini bize sunmaya çalışıyor. Ancak geriye kalan bazı yazıların denemden ayrılıp okurla daha samimi iletişim kurduğunu, okurla karşılıklı sohbet havası oluşturduğunu, bu özelliklerinden hareketle de “sohbet” olduklarını söylemeliyim. Özellikle İçindeki Mevsimden N’aber?, Huzurlu Huzursuz, Camide Manzaralı Yeri Kapmak, Popüler Din Dili Yoruyor başlıklı yazılarda bu türün belirgin hususları dikkat çekiyor.
Yazımın bu kısmında, kitaptaki bazı metinlerin içeriklerinden bahsetmek isterim. Bu bağlamda kitabın ilk yazısı olan Buğday Hakkında Konuşabilmek ilk sırada yer alıyor. Evet, buğday günlük hayatımızı devam ettirmek için ihtiyaç duyduğumuz ekmeğin ham maddesidir. Ancak bu vasfının ötesinde “Hz. Âdem’den kalma olduğunu bildiğimiz yegâne gıda hakkında, evet buğday hakkında peş peşe kaç cümle kurabileceğimi merak etmem için, bir değirmende birkaç saat geçirmem gerekiyormuş.” (s.7) diyen Ahmet Murat, bize artık hayatımızda yer almayan değirmen kültürümüzü de hatırlatıyor. Bundan yirmi yirmi beş sene öncesine kadar Anadolu’nun birçok köyünde gördüğümüz değirmenler, bu değirmenlerde öğütülmek için günlerce yıkanıp kurutlan ve temizlenen buğdaylar da tarih oldu maalesef. Çünkü artık her şey fabrikalarda üretilir ve öğütülür hale geldi. Bundan olacak ki ekmeğin de bereketi kalmadı. O zaman bu paragrafı Murat’ın kendi mısraı ile tamamlayalım: “Ekmek bölerler, tüm buğdaylar ısınır”.
“Avarelik Görgüsü” aynı zamanda kitaba ismini de veren bir deneme. En yaşlısından en gencine, en okumuşundan okumamışına kadar hemen hepimizin bir avareliği vardır. Önemli olan da bu avareliğin nasıl bir görgüye dönüştüğüdür. Ahmet Murat’ın bu bağlamda şöyle bir önerisi var: “Anlayışıma göre bir üniversite, öğrencilerine dersler ve müfredat, diploma ve ümit kadar avarelik hakkında bir görgü, bir terbiye, bir zenginlik de vadetmelidir. Öğrencilerini mensup oldukları eğitim programından olduğu kadar, yönetmeyi bildikleri, bilgilerine oylum ve revnak kazandıracak bir avarelik görgüsünden de mezun etmelidir.” (s.23). Yazarın bu önerisine katılmamak nerdeyse imkânsızdır. Çünkü bu görgüye sahip olan bir insan, yaptığı işi bitirince hemen yeni bir işe geçmesi gerektiğini bilecektir. Kaldı ki bizim dinimizde dinlenmek hele hele rehavete kapılmak hoş karşılanmaz. Dinlenmek, iş değiştirmektir de ondan. Boş kalmak; insanı, vakti boşa harcamaya iterken avarelik görgüsü, vakti boşa harcamaktan alıkoyar.
İkinci Yeni’yi “parasız yatılılar”ın başlattığı yaygın bir inanış. Sezai Karakoç, Cemal Süreya ve Ece Ayhan Cumhuriyet’in parasız yatılı okullarında okumuş bu şairlerden. Ahmet Murat da uzun yıllar parasız yatılı okuduğunu birçok metinde dile getirir. İşte “Yatılı Öğrenciyi Nasıl Tanırız?” başlıklı yazısı, bu bağlamda okunabilir. Başta Kur’an kursu olmak üzere uzun yıllar yurtlarda kalan kendimin de bu kitapla kurduğum samimi ilişkide; bu yazının ve “Hocalar ve Hasanlar” ile “Hafız” yazılarının çokça etkisi oldu. “Yatılılara yakınlık duyan eski bir yatılıyım. Yatılı başka bir ırktır bana göre. Kendine özgüdür; diliyle, rengiyle, zevkiyle, gündüzlüden ayrılır.” (s.59) cümleleri, sanki yıllardır zihnimin ve gönlümün bir köşesinde Ahmet Murat’tan habersiz duruyormuş. Yazının ilerleyen kısmında yatılı öğrencinin hangi ayırıcı özelliklere sahip olduğunu da sıralar yazar. “Bir kere yatılı dayanışma ruhuna sahiptir. Memleketten getirdiğin meyveyi çörekle takas edersin, geri ödenmeyeceğini bile bile borç verirsin, sigara üleşirsin. Ve bunu senelerce yaparsın… Yaşadıkları şehrin en iyi tostçusunu, dönercisini, tatlıcısını bilme ihtimali yüksektir. Gurmelerin yatılılar arasından çıkması tesadüfi değildir.” (s.60).
Kitabın ilerleyen kısımlarında her türden okurun dikkatini çekecek daha birçok meseleyi ele almaya çalışır yazar. Hatıra özelliği taşıyan “Camide Manzaralı Yer Kapmak” metninde; anlatıcının, camide müezzinlerin namaz kıldıkları yere, buranını kapısının kapalı olması nedeniyle girememesinin hüznünü yer yer mizahi üslupla dile getirir. “Hocalar ve Hasanlar” yazısındaki Kur’an-ı Kerim’in iki kapağı arasına saklanarak okunan roman hatırası ve “Hafız” yazısındaki yüzünden okuduğu bir sayfayı ikincisinde ezberden okuyabilen Mehmet Efsanesi unutulmayacak cinsten. Ahmet Murat, ismini en son andığım “Hafız” yazısı bağlamında biraz da eleştirileri var. “Kur’an-ı Kerim hafızı olmak yer yer psikolojik bakımdan çileli, moral bakımdan tahammülü güç, en önemlisi de sosyal uyumsuzluklara yol açan bir eğitime dönüşüyor. Mehmetler tanınamıyor, takdir edilemiyor, hafızlık sonrası eğitimleri planlanamıyor. Hafız olmuş çocukların sırtına, hayat boyu taşıyacakları ağır psiko-sosyal yükler yüklenip topluma sorunsuz katılmaları isteniyor. Olmuyor.” (s.97)
Sonuç itibarıyla “Avarelik Görgüsü”; bize, Ahmet Murat’ın edebî ve sosyal hayatına etki eden unsurları tanıttığı kadar, bilhassa şiirlerinin özünü teşkil eden dünya görüşünü de sunuyor. Yazar eserinden bağımsız olamayacağı gibi eser de yazarının hayatından bağımsız düşünülemez. Şair Ahmet Murat’ı biraz da deneme, sohbet ve hatıra yazarı olarak okumak gerekiyor.