1-İsmail Gaspıralı Kimdir?
Bizzat Osmanlı mirasının yer aldığı Kırım, son zamanlarda gerçekleşen kahredici olayları hiçbir şekilde hak etmedi. Tıpkı 1780’li yıllardan başlayıp 1880’li yıllara kadar yaşanan üzücü olayları hak etmediği gibi.
Her hayatın bir inişli ve bir de çıkışlı evresi vardır. Nitekim bu durum tam da Kırım Türklerinin hayatlarını ifade etmektedir, desek yanlış olmaz. 1783’te Ruslar tarafından ele geçirilmeye başlanan Kırım, tam yüz yıl boyunca bu sıkıntıyı yaşadı. Nasıl ki, 1883’te İsmail Gaspıralı, bir aydınlanma hareketi başlattı; işte o vakit ölmüş zannedilen bir millet, yeniden kendi küllerinden doğmaya başladı. Bu cümleden hareketle Kırım’ın tarihinde ve haliyle Türk tarihinde İsmail Bey Gaspıralı’nın çok ayrı bir yeri vardır.
Uzun yıllar Arapça ve Farsça etkisinde kalan Türk dilinin, yeni bir kimlik kazanmasında İsmail Bey’in çok büyük etkisi vardır. Bu etkiyi, Rusya’nın tanınmış Türk aydınlarından Rizaettin Fahrettin, “Türk dilinin birinci ıslahçısı Ali Şir Nevai ise ikincisi hiç şüphesiz Gaspıralı İsmail Bey’dir.” sözüyle ifade etmiştir.

Her yıl dünya kültür tarihine mal olmuş önemli isimlerin anılmasına önayak olan UNESCO; 2014 yılı itibarıyla “Ölümünün 100.Yılında İsmail Bey Gaspıralı’nın’’ anılmasını kararlaştırmıştı. Bu vesile ile 2014’te bir dizi çalışma ve faaliyet anılan İsmail Gaspıralı yine unutulmaya başlandı. Özellikle Kırım’da yaşanan içler acısı durumdan sonra, orayı en iyi tanıyanlardan birisini doğumunun 170. yılında tekrar anıyor olmak, büyük gurur vesilesi.
Koca bir milletin tarihinde apayrı bir yere sahip olan İsmail Bey’i, Türkiye tam anlamıyla tanıyamadı. Tanıyamayanların başında ise maalesef onu en çok benimsedikleri düşünülen milliyetçiler ve muhafazakârlar geliyor. İşte bu yazı o kadirbilmezliğimizi bir vesile dindirecektir.
Dünya basın tarihinde bile kendisine yer bulmuş 33 yıllık Tercüman gazetesi ve çok meşakkatli bir dönemde yaymaya çalıştığı “usûl-ü cedîd” fikri ile hepimizin tanıması gerektiği bir isimdir, İsmail Bey Gaspıralı. “Dilde, fikirde, işte birlik” parolası ile Türkleri bir çatı altında toplamayı ilk olarak İsmail Bey düşünmüştür.
Daha çok “Dilde, fikirde, işte birlik” düşüncesiyle tanıdığımız İsmail Bey; 20 Mart 1851’de Kırım’ın Bahçesaray kazasına bağlı Avcıköy’de dünyaya gelmiştir. Babası Mustafa Ağa’nın Gaspıra köyünde doğmasından ötürü “Gaspıralı” lakabını kullanmıştır.
10 yaşına kadar kendi mahallesinde zincirli medresede eğitim almıştır. Bu eğitiminde hocası İsmail Bey’in ayrı bir yeri vardır. 10 yaşına geldiği vakit Akmescit’teki Askeri Kolej’e gönderilmiştir. Burada iki yıl okuduktan sonra ise Varonej şehrindeki Askeri Liseye, sonrasında da Moskova Askeri Lisesine devam etmiştir.
Moskova’ da askeri lisede okurken Litvanya tatarlarından Mustafa Mirza Davidoviç’le birlikte gizlice okuldan kaçmak suretiyle İstanbul’a gelmeyi ve Türklere yardım etmeyi amaçlamıştır. Ancak bu uzun yolculuk, pasaportları olmaması nedeniyle yarıda kalmıştır.
1868 yılında, daha önce öğrenim gördüğü Bahçesaray’daki Zincirli Medresesinde Rusça öğretmeni olarak göreve başlamıştır. Buradaki öğretmenliği esnasında görevi olmadığı halde öğrencilere Türkçe öğrettiği ve farklı öğretim metotlarını uygulamaya çalıştığı gerekçesiyle okuldan uzaklaştırılmıştır.
Bu yıllarda İstanbul’a gelmeyi ve çok istediği subaylık mesleğini yapmayı kafasına koymuştur. Ancak bunun için çok önemli bir şart vardır: Fransızca öğrenmek…
1871-1874 yılları arasında Paris’e Fransızca öğrenmeye gitmiştir. Paris yıllarının etkisini; Frengistan Mektupları, Darürrahat Müslümanları, Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene adlı eserlerinde görürüz. Yine Paris’te bulunduğu süre zarfında, Tatar kökenli ünlü Rus romancısı Babalar ve Oğullar yazarı Turgenyev’in sekreterliğini yapmıştır.
1874’te İstanbul’a gelmiş ve çok istediği subaylığı hiç olmazsa herhangi bir devlet memurluğu görevini elde etmeye çalışmıştır. Ancak çaldığı tüm kapılar yüzüne kapanmıştır. Bu olumsuz tablo karşısında yine yılmamış ve boş zamanlarında basın hayatını yakından takip etmeye devam etmiştir.
İstanbul’da umduğunu bulamayınca 1875’te Kırım’a dönmüş ve Yalta İslam Mektebine Rusça öğretmeni olarak atanmıştır. Bu öğretmenliği yıllarında aynı zamanda iki yıl evli kalacağı Samur Hanım’la ilk evliliğini gerçekleştirmiştir.
Eğitim faaliyetine devam eden İsmail Bey, kendinde daha evvelinde de var olan “milletini ayağı kaldırma düşüncesi” onu 1878’de siyasete sokmuştur. İlk önce Bahçesaray Belediye Başkan Yardımcılığına bir yıl sonrasında ise üç yıl devam ettireceği Belediye Başkanlığına seçilmiştir.
1882 yılı, İsmail Bey’in hayatında bir dönüm noktasını ifade eder. Çünkü bilgi, kültür ve asalet anlamında kendisini tamamlayacak Zühre Hanım ile evlenmiştir. Zühre Hanım hem Gaspıralı ile yirmi yıl evli kalıp ona sekiz çocuk vermiş hem de elindeki tüm varını yoğunu Tercüman gazetesinin çıkarılması için harcamıştır. Zühre Hanım, varlıklı bir ailenin kızı ve kültürlü biridir. Aynı zamanda büyük Türkçü Yusuf Akçura’nın da halasıdır. Dolayısıyla İsmail Bey ve Yusuf Akçura’nın dostluğu da bu evlilik ile başlamıştır. 1902’de Zühre Hanım, ölümü ile İsmail Bey’i yalnız bırakmış olsa da İsmail Bey bu yalnızlığa pek dayanamamış ve bir zaman sonra, vefat eden bu eşinin kız kardeşi Hurşit Hanım ile evlenmiştir.
2-Tercüman Gazetesi ve “Usul-i Cedid” Metodu
10 Nisan 1883’te Zühre Hanım, elinde bulunan tüm altınları vererek İsmail Bey’in Tercüman gazetesini çıkarmasını sağlamıştır. Böylece 33 yıl yayın hayatına devam edecek olan Tercüman gazetesi, İsmail Bey’in milliyetçi ve kurtarıcı fikirlerini yaymaya başladığı önemli bir araç olmuştur.
Tercüman gazetesi 1903 yılına kadar haftalık, bu tarihten 1912 yılına kadar haftada iki üç sayı ve 1912’den kapanacağı 1916 yılına kadar da günlük olarak çıkarılmıştır.
Bazı dönemler gazetenin çıkarılmasına ara verilmiştir. Çok büyük uğraşlar ile çıkarılan Tercüman gazetesine Kırımlılar tarafından dahi eleştiriler gelmiştir. Ancak İsmail Bey, doğru bildiği bu yoldan hiçbir şekilde sapmamış ve Tercüman gazetesini geniş kitlelere azimle yaymıştır. Öyle ki dönemin şartlarını düşündüğümüz vakit İstanbul’da bile bu gazetenin 5 bin hatta bazen 10 bin sattığı olmuştur. Bu da Tercüman gazetesinin etki alanının ne kadar genişlediğini bize göstermektedir.
İsmail Bey, fikirlerini sadece Tercüman gazetesi aracılığı ile değil aynı zamanda “usûl-ü cedîd” adını verdiği “yeni metot” eğitim ile başta Kırım Türkleri olmak üzere tüm Türkleri bir araya toplamak ve geçmişi temiz bu aziz milleti yeniden eski günlerine döndürmek istemiştir. 1884 yılında açılan bu yeni sistem okulları ile “kırk günde Türkçe okuma ve yazma öğreteceğini” vurgulayan İsmail Gaspıralı, nihayet iddia ettiği gibi bu başarıyı yakalamıştır. Hatta bu okullarda okutulacak ilk ders kitabını da yine kendisi yazmıştır.
İsmail Bey gerek Tercüman gazetesinin ve gerekse usûl-ü cedîd okullarının yaygınlaştırılması amacıyla çok sayıda ülkeye ziyaretlerde bulunmuştur. Türkistan, Gürcistan, Bulgaristan ve Hindistan bu ülkelerin başında gelenleridir. Bu ziyaretler meyvesini vermiş ve 1914 yılına gelindiğinde Rusya’daki “usûl-ü cedîd” sayısı 5 bine ulaşmıştır.
İsmail Bey’in yaptıkları bunlarla sınırlı kalmamıştır tabii ki. 1907 yılında Kahire’de düzenlen “İslam Kongresi”nde altı yüz kişinin önünde İslamiyet’in o günkü problemlerini sıralamıştır.
- Meşrutiyet ilan edilip çok partili sisteme geçilince 1911’de ilk parti olan İttihat ve Terakki Partisi’nin merkezî yönetimine seçilmiştir.
İsmail Gaspıralı, uzun zaman çektiği bronşit rahatsızlığı nedeniyle 24 Eylül 1914’te vefat etmiştir. Büyük mütefekkir Gaspıralı şu an Kırım’daki Molla Giray Han Mezarlığında yatmaktadır.
3-Gaspıralı Külliyatı ve Hakkında Yazılan İki Eser

Doğumunun 170. yılında andığımız İsmail Gaspıralı’yı, fikirlerini ve özellikle Tercüman gazetesini tanıyıp daha iyi anlayabilmek adına evvela onun kitaplarını daha sonra da onunla alakalı iki eserden bahsetmek yerinde olacaktır.
Gaspıralı hakkında yapılmış en önemli çalışmaların sahibi hiç şüphesiz Prof. Dr. Yavuz Akpınar’dır. Ötüken yayınlarından dört cilt halinde yayınlanan “Gaspıralı” külliyatı; büyük fikir adamı üzerine okuma ve çalışma yapacak herkese rehber olacak mahiyette. Bu serinin 1. kitabı, “Roman ve Hikâyeleri”ni (2003); 2. kitabı, “Fikrî Eserleri”ni (2004); 3. kitabı “Dil, Edebiyat ve Seyahat Yazıları”nı (2008); 4. kitabı ise “Eğitim Yazıları”nı (2018) konu ediniyor. Çok detaylı bir araştırmanın ürünü olan bu eserler; milli kültürümüzün tanınması ve bir azmin neticesinde insanın neleri başarabileceğini göstermesi bakımından mühim bir yere sahip.
Yavuz Akpınar; uzun ve yorucu bir çalışmanın sonunda hazırladığı Gaspıralı külliyatının birinci kitabında, ilkin İsmail Bey’in detaylı bir biyografisini veriyor. “İhmal edilmiş bir yazar” olarak gördüğü Gaspıralı’yı, bütün kaynaklara ulaşıp Türk edebiyatına sunuyor. Ardından da eserlerin tanıtımına ve bizzat eserlerin kendilerine yer veriyor. Gaspıralı’nın “Molla Abbas Fransevî” takma adıyla yazdığı, Molla Abbas adlı kahramanın Avrupa ve Afrika’daki seyahatlerini ve maceralarını konu edinen seri romanı vardır. Bu seride şu romanlar yer alır: Frengistan Mektupları, Darürrahat Müslümanları, Sudan Mektupları, Kadınlar Ülkesi ve Molla Abbas Fransevî’ye Tesadüf-Gülbaba Ziyareti. Bu eserlerin yanı sıra roman uzunluğunda olan Arslan Kız ile Gün Doğdu gibi birkaç hikâyesi daha vardır.
İkinci kitapta ise Gaspıralı’nın fikri eserleri yer alır. Akpınar, öncelikle İsmail Bey’in gazeteciliği ile yayımcılığı üzerinde durur. Gaspıralı, Türk edebiyatının Tanzimat Dönemi ile başlayan gazetecilik faaliyetini çok küçük yaşlarda benimsemiştir. İlk hayali bir yayınevi kurmak, gazete ve kitap basmaktır. Bu bağlamda ilk olarak dört sayfalık Tonguç adında bir mecmua ve onun devamı niteliğindeki Şafak’ı çıkarmıştır. Gaspıralı’nın asıl kimliğini ve hayalini yansıtan ise hiç şüphesiz 33 yıl çıkardığı Tercüman gazetesidir. Bu gazete ilk olarak biri Türkçe biri de Rusça olmak üzere iki sayfalık yayımlanır. Osmanlı topraklarına da gönderilen gazete bir dönem, bazı yanlış anlaşılmalar nedeniyle, II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır. Ancak Gaspıralı’nın İstanbul’a gelip (1894) gerekli izni alması sonrasında gazete Osmanlı topraklarında bilhassa İstanbul’da tekrar dağıtılmaya başlanır. Tercüman gazetesinin ana felsefesi yeni usul eğitim sistemini Türkiye’ye ve Türkçenin konuşulduğu diğer ülkelere yaymaktır. Bu gayesinde başarılı olacak ve ta Çin yönetimindeki Doğu Türkistan’a kadar bu gazete ulaşacaktır. Türk basın tarihinin en uzun soluklu fikir, siyaset ve sanat gazetesi olmayı başarmıştır Tercüman.
İkinci kitapta ayrıca Gaspıralı’nın siyasi ve sosyal faaliyetlerine de yer verilmiştir. Kitapta, Gaspıralı’nın fikrî yazıları Rusya ve Avrupa ile İlişkiler, Rusya Türklerinin-Müslümanlarının Modernleşme Problemleri, Rusya ve Dünya Müslümanlarının Kongreleri adlarıyla üç başlık halinde verilir.
Külliyatın üçüncü kitabında ise dil, edebiyat ve seyahat yazıları yer alır. Dil yazıları içerisinde Eski Türkçe, Osmanlıca ve Sade Türkçe, Lisan Meselesi, İmla Bahsi, Yeni Lisan Bahsi, Kitap ve Dil Meselesi gibi başlıklı yazıların yer aldığı önemli yazılar vardır. Edebiyat yazılarında Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Matbuatı, Recaizade’nin “Saime” hikâyesinin de bulunduğu bazı eser ve isimlere yönelik Tenkit metinler, Ebuzziya Tevfik, Abdullah Tukay gibi isimlerin yer aldığı Yazarlar, Eserler, Yayınlar başlıklı yazılar yer almaktadır. Kitabın son bölümünde, çokça seyahat gerçekleştirmiş bir seyyah olan Gaspıralı’nın gezi yazıları yer almaktadır. Bu noktada Türkiye Seyahatleri, Kafkasya-Azerbaycan Seyahatleri, Türkistan Seyahatleri, Rusya-Polonya Seyahatleri, Mısır ve Hindistan Seyahatleri Gaspıralı’nın kaleme aldığı gezi yazılarını ifade ediyor.
Gaspıralı’nın eserlerinin yer aldığı son kitap ise gazeteyi bir araç olarak kullanıp yaymaya çalıştığı yeni tarz eğitim metodunu içeren “usuli cedid” yani eğitim yazılarını içeriyor. Toplumsal bir eğitim aracı olan gazete böylece eğitimin bir parçası olmuş ve halkın bilgilendirilmesinde ana materyal konumuna ulaşmıştır. Çar hükümetlerinin Kırım Türkleri üzerindeki tasarrufu başta insanların kişisel hak ve hürriyetlerini daha sonra da eğitim-öğretim faaliyetlerini kısıtlamak şeklinde olmuştur. Bu sebeple Rusya Türklerindeki okuryazar oranı yüzde beşe kadar gerilemiştir. İsmail Gaspıralı bu durum karşısında boş durmamış ve elini taşın altına koyarak bir milletin mektepsizlikten yok olmasına mâni olmuştur. 1884’te yeni metodunu uygulamaya koyulur Gaspıralı. 45 günde okuma yazma öğretmeyi başaran bu yeni tarz eğitim sistemi, Rusya’da büyük rağbet görmeye başlar. Daha sonra Azerbaycan ve Nahcivan’a, ardından çığ gibi birçok ülkeye yayılmaya ve etki alanını genişletmeye devam eder. Öyle ki Hindistan’da bile herhangi bir harcama yapmadan “usul-i cedid” açılmıştır. Gaspıralı, yaşadığı birçok zorluğa rağmen eğitimde bir devrim olarak değerlendirebileceğimiz bu yeni tarz eğitim sitemi ile hem “dilde, fikirde, işte birlik” ülküsünü devam ettirmiş hem de Türk insanının kendine yeni bir yön tayin etmesine ve okuryazarlık oranını artırmasına vesile olmuştur. Dördüncü kitap işte bu bağlamda kıymetli bir yere sahiptir.
Gaspıralı’ya ait bu eserlerin yanı sıra onun hayatını anlatan bir kitaptan bahsetmek isterim. Bu kitap, Necip Hablemitoğlu’nun 2014 yılında Pozitif yayınlarından çıkan “Gaspıralı İsmail”dir. Yazar bu kitabıyla, çok yönlü yapısından hareketle Gaspıralı’nın hayatını belgeler eşliğinde okuyucuya sunuyor. Hablemitoğlu, kitabını sadece biyografik bilgiler ile sınırlı tutmuyor ve okuyucuyu sıkmıyor. Bilhassa İsmail Bey’in en önemli düşüncelerini ortaya koymaya çalışıyor. Kitap, İsmail Bey’i tanımak isteyenler için bir başlangıç kitabı sayılabilir.
Gaspıralı hakkında yazılmış bir diğer eser ise başeditörlüğünü Prof. Dr. Hakan Kırımlı’nın yaptığı ve Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi Yayınlarından 2004’te çıkan “İsmail Bey Gaspıralı İçin” isimli kitaptır. Gaspıralı hakkında yazılmış en geniş 55 makalenin yer aldığı bu eser, 700 sayfadan ibaret olup çok geniş bir içeriğe sahiptir. Gaspıralı’yı etraflıca tanımak ve eserleri hakkında yeterli bilgi edinmek için bu kitap kesinlikle kâfi gelecektir.
Son söz olarak diyoruz ki Bahçesaray’da doğup tüm dünyayı aydınlatan İsmail Bey Gaspıralı gibi bir güneş, Turan ufuklarında batmıştır. Ancak bu güneşin dünyaya yaymış olduğu “dilde, fikirde, işte birlik” düşünce ışıkları; dünya döndükçe etkisini sürdürmeye devam ettirecektir.