Onur Köybaşı: Mührü bozulmamış bir zamandan geliyorum, adı Huzur olan bir apartmandan. Bu apartmanın samimi, içten sakinlerinden. Tatlı patırtılı bir heyecanla, kendime uzaklaşıp yakınlaştığım bir zamandan. Dışarı çıkıp başımı apartmana doğru kaldırıp selamlıyorum.
Yakın zamanda SRC yayınları etiketiyle bizlerle buluşan Tutsak Kediler Kumpanyası kitabınız hayırlı olsun ve hoş geldiniz, sohbetimize başlamadan önce bize eşlik edecek bir şarkı istesem sizden?
Vecdi Çıracıoğlu: Selamlar…
Sohbet önce şarkısı, Yunanistanlı sanatçı Nicos’un Mediterraneo albüminden herhangi biri olabilir.
Onur Köybaşı: Tutsak Kediler Kumpanyası kitabı nasıl gelişti zihninizde, kâğıda dökmeden önce ve bize ulaşana kadar nasıl bir süreçten geçti?
Onur Köybaşı: Tutsak Kediler Kumpanyası, zamanında yayınlanan ve kalbimizde yer edinen Yeditepe İstanbul, Bizim Evin Halleri, Bizimkiler, Bizim Mahalle gibi dizleri andıran samimi bir duyguyla eşlik ediyor. Kitapta bu duyguyu vermek için özel bir çaba sarf ettiniz mi?
Vecdi Çıracıoğlu: Özel bir çaba sarf etmedim. Zaten kahramanların hayata yönelik komik yanları vardı. Bu komik yanları daha çok işleyerek, daha dikkatli davranarak ve hal durumlarını muştulayarak bir çaba içine girdim.
Apartman öyküleri klasiktir. Sorunuzda bunların örneklerini verdiniz. Tutsak Kediler Kumpanyası’nın belirgin özelliği kitabın tümüne yayılan mizah anlayışıdır ki gülerken düşündürendir de.
Onur Köybaşı: Romanda karakter yaratım süreciniz nasıldı, nerelerden beslendiniz, bu kahramanların her birinin yaratım süreci nasıl gelişti ve bu karakterlerden kendinize en yakın hissettiğiniz birisi var mıdır?
Vecdi Çıracıoğlu: Sondan başlayayım. Hiçbir karakteri kendime yakın hissetmiyorum. Beş katlı apartmanın birinci dubleks katından başlayalım. Meraklı ve çokbilmiş apartman yönetici bir kadın ve amatör kümeden yukarıya çıkamamış, tabiri caizse evde kalmış bir topçu olan emekli mühendis koçası, mühendislik eğitimi almakta olan oğlu yaşamaktadır. İkinci katta aklını yitirmiş bir adam ve ağabeyi oturmaktadır. Üçüncü katın kiracısı apartmana yeni taşınmış şair olmaya çalışan ve eşinden yeni boşanmış bir kadındır. Dördüncü katta ise kitabı daha çok meşgul eden, dokuz kedisiyle yaşayan istifçi bir kadın oturmaktadır. Beşinci teras katta ise albay emeklisi bir adam ve karısı yaşamaktadır.
Bütün bu karakterler benim tanık olduğum insanlardır. Yazma sürecinde işte bu geçeklerden beslendim. Kısa hikâyeler halinde konuları not aldığım bir süreçte kitap gelişti.
Onur Köybaşı: Geçmişle nasıl bir ilişkiniz var, onu nadir mi yoksa çok mu düşünürsünüz?
Onur Köybaşı: Sizce şiirin bir akıma ihtiyacı var mıdır, şair nasıl özgürleşip kendini nasıl özgün anlamda bireyselleştirebilir?
Vecdi Çıracıoğlu: Şiir kitabının basılmadığı, basılsa da satmadığı bir ülkede şiirin sorunu yoktur. Bu anlamda akımlara da gerek yoktur. Zaten ülkemize gelene kadar birçok akım sınırlarımızın dışındaki ülkeler tarafından kullanılmıştır. Bana göre, ülkemizin yeni icatlara ihtiyacımız yok gibi görünüyor.
Bir ülkede özgür olamayan bir şair zaten özgün olamaz.
Onur Köybaşı: Ve son olarak: Hadi dünyayı kapatıyoruz hanımlar beyler diye anons geçiliyor, durum çok ciddi. Çantanızı hazırlıyorsunuz bir yandan gidiyoruz artık. En son ne bırakmak isterdiniz dünyaya?
Vecdi Çıracıoğlu: Hiçbir şey… Belki altı köşe bir uçurtma olabilir.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.