Bazı şairlerin şöhreti yalnızca şiirlerinden ileri gelmez. Öyle ki kalem oynattıkları her sahada sözleri dikkate alınırken, tarihi bir çizginin sınırlarını kitaplarıyla çizerler. Varoluşları özlerini aştığında, yaşamını şiire dâhil etmenin olanaklarını ararlar. Yazı, en makbul olanaktır burada.
Türk entelijansiyası içinde Hilmi Yavuz; bu bağlamda hem şair hem de bir felsefeci olarak kutlu bilginin ışığında, üzerinde düşünce ürettiği kimi kavramı/durumu/sorunu/temayı kendi tutarlılığı ekseninde ele alıyor deneme türünde yazdığı kitabı “Lirik Defterler (2018)”de.
‘Sahih şiir okuru’nun Hilmi Yavuz şiirini yakından tanıdığını göz önüne alırsak şair, denemelerinde çeşitli konularda söz söylemeyi tercih ediyor. Problem edindiği şey’ler üzerine çok yönlü okumalar geliştiriyor. Okurun zihin dünyasında yeni açılımlar yaratıyor böylelikle. Nihayetinde bir şair olarak Hilmi Yavuz, düşüncenin toprağında filizlenen ve farklı öz’lere uzanan bir bütün ontolojik söylem geliştiriyor.
Hilmi Yavuz sözlüğünde sıklıkla karşımıza çıkan “tin, ayna, gül, hüzün, akşam, anne, zaman, yaz, ölüm, kalp, çocuk, gölge, şiir, yara, doğa, ten, lirik…” gibi söz/cük ve kavramların şairin zihninde yarattığı tinsel düşünceler Lirik Defterler’de birer konu/özne olmanın ötesinde şairin felsefeye içkin düşünme eyleminin izdüşümleridir. Yavuz’un külliyatında öne çıkan -şiir dışında- düşünce ağırlıklı metinler/söylemler, retorik olarak da Yavuz’u bir şairden öte bir ‘filozof’ olarak görmemize mümkün kılacak toplamdadır. Bu bağlamada Hilmi Yavuz, şairliği kadar ‘şiir düşünürü’ olarak da değerli bir isimdir. Haydar Ergülen’e göre Hilmi Yavuz, Türk şiirinde geleneğin adını koyan şairdir (*).
“Bakış Kuşu (1969)”ndan başlayıp “Lanet Şiirleri (2017)”ne kadar süregelen şiir tarihi dikkate alındığında Yavuz’un, tematik şiirler yazdığını/yaptığını söylemek olasıdır. Belirli temalar/izlekler etrafında derinleşen/gelişen bir şiirdir Hilmi Yavuz şiiri. Şair, bir söylem bütünlüğü içinde çağdaş Türk şiirinde geçmişten günümüze devam eden bir geleneğin izinde eserler vermektedir. Derin yapıya önem veren ve şiiri birtakım zihinsel im’lerle kuran/yapan/inşa eden bir gelenek. Şiirinin bu yönü, bazı eleştirmenler tarafından sorun olarak görülmüştür (**).
Şiirin olanaklarından düzyazının olanaklarına geçişte Yavuz, düşüncelerini Lirik Defterler’de ifade eder. Anlatımcı, imgeye dayalı ve sesi önceleyen bir şiirin peşinde olan şair, şiirinin alt metinleri sayılacak imgeleri bilinç kaynaklarından yola çıkarak çözümler. “Kalbim, annemim sesiyle işlendi” (s. 15) derken çocukluktan devraldığı hazineyi ve sonrasını anlatır. Anılardan, belleğin arka odalarından çıkıp gelen gölgeler Yavuz’u seksen iki yıllık bir yaşamın tanıklığına götürür.
‘Zaman’ ve ‘yaz’ı fenomenolojik bir indirgemeyle tinin içinde konumlandıran Hilmi Yavuz, lirik ve kendiliğinden olandan yana tavır alır. Yaz’ı bir mevsimden öte, tinin bir parçası olarak
tüm zamanların merkezine koyar, tini böylece duyumsar. “Ben yazın ölmeyi değil, ölümün yazında ölmeyi isterim” (s. 21) derken yaz’ı ve çok sevdiği Bodrum’u/Halikarnassos’u tininde hisseder. Bu duyumsayışta doğan düşünceler Lirik Defterler’e not edilir.
Yavuz’un Lirik Defterler’deki tavrı, ifadenin kısa ama derine inen anlam ve yapı katmanlarına ulaşmasıyla da anlaşılabilir. Fazla hacimli olmasa da çoğu deneme, ele alındığı yönün sınırlarıyla okunabilir. “Yunus’un ‘ben’leri” (s. 60) ifadesiyle başlayan ve altı cümleyle dile getirilen metinde Yavuz; “Aşkın aldı benden beni/Bana seni gerek seni” dizeleriyle örneklediği Yunus Emre’nin ilahi aşkını çözümler. “Bir ben vardır, bende benden içeri” diyen Yunus’un ilahi aşkını içerdeki ben’le açıklar.
Kara tahta, tebeşir ve öğretmen ve öğrenci metaforu üzerinden anlattığı diğer kısa bir denemede Yavuz, ‘varoluşu’ bir sınıf ortamı üzerinden tanımlar. (s. 73, tahta ve tebeşir) Ölüm’ü kara tahtaya, yaşam’ı da beyaz tebeşire benzetir. Yazımızın/yazgımızın hep bir döngüyle sürüp gittiğini anlatır bu denemeyle. Yavuz’a göre insan, tahtaya kalmak için sıra bekleyen bir öğrenci durumundadır. Sırası gelip kara tahtaya kalkar ve tahtaya bir şeyler yazdıktan sonra yerine oturur. Az sonra yazdıkları öğretmen tarafından silinir, başka başka öğrenciler de kara tahtaya kalmak için sıra bekler. İnsanın yaşam karşısında varoluşu, bu öğrencilerden farksızdır.
Lirik Defterler; ‘ben, varlık, varoluş, tin, insan, doğa, sanat, nesne, şiir’ kavramları arasında gidip gelen, felsefeyle yoğurulmuş, şair Hilmi Yavuz’un zihninden ve tininden dökülen, kendi deyişiyle ‘kötülükten arınmak için’ yazılmış metinler toplamı olarak okunabilir.
Lirik olan’ın Hilmi Yavuz’un gözünde/gönlünde/aklında/kalbinde makbul olduğunun kanıtı niteliğindeki bu denemeler, “söz’ün hükmünü yitirdiği bir çağda yaşadığımızı” bize unutturacaktır.
Bu nedenle, en azından kendi iyiliğimiz için, tin’imizi kötülüklerden korumak için Lirik Defterler ivedilikle okunmalıdır.
(*)Haydar Ergülen, Gülten ile Behçet, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2019, s. 145.
(**)Osman Çakmakçı, Radikal Kitaplar, Vakıfbank Kültür Yayınları, İstanbul, 2018, s. 286-290.