Daha çok öykü ve romanlarıyla adından söz ettiren yazar Faruk Duman, ikinci deneme kitabı “Tom Sawyer’ın Kitap Okuduğu Kulübe (2015)”de[1] okuma serüveninde çocukluğundan itibaren kendisine eşlik eden kitapları, yazarları konuk ediyor yazı masasına. Yer yer gündemde olan polemiklerden söz açıyor. Kişiler üzerinden düşüncelerini beyan ediyor. Olaylara kendi penceresinden bakmayı deniyor. İlk deneme kitabı “Adasız Deniz (2010)”den[2] başlayarak kendi edebiyat anlayışı üzerine kafa yoran ciddi yazılarla karşılaşıyor okur yine.
Faruk Duman özgün bir yazar hiç şüphesiz. Kitaplarıyla kendine has bir okur kitlesi yaratmayı başarmış bir yazar. Kurduğu yer yer fantastik ve masalsı dille Türkçenin tadını okura ulaştıran bir yazar. Bir anlamda edebiyat tavrıyla genç kuşak yazarlara örnek bir isim. M. Sadık Aslankara yazarın, “Sus Barbatus!” adlı romanı üzerine yazdığı bir yazıda Duman’ın sürekli bir arayış içinde olduğunu “Buldum!” demeye yanaşmadığını vurguladıktan sonra şöyle diyor: “İşte Faruk Duman, bu açıdan da yazınımızda ciddi bir örnekçe, bir rol modeli konumu sergiliyor. Çünkü genç yaşına karşın verimlerinde çeyrek yüzyıl içinde sergilediği değişim eğrileri, arayışındaki ısrar, geleneksel olanı yukarılara çıkarmaya dönük laboratuvar çalışması, bunu çağdaşlaştırma isteği, bu yönde nitelendirmeyi hak ettiğini apaçık gösteriyor.”[3]
İçten anlatıyor Duman. Tepeden bakmıyor okura. Deneme türünün samimi dilini yansıtıyor yazılarında. Rahat okunuyor yazdıkları. Kuramsal açıklamalardan uzak, anlaşılır yazılar bu nedenle. Bazen tek taraflı, bazen de söyleşir gibi. İçten dertleşme çabasında yer yer. Türkçenin anlatım olanaklarının izinden giden yazılar var kitapta. Sözcüklerin, dilin büyüsünden taşıp zamana uzanan yazılar toplamı bir yönüyle. Serkan Türk’ün kendisiyle yaptığı bir söyleşide bu durumu şöyle açıklıyor Duman: “Dilimizi, Türkçemizi kullanarak roman, öykü yazıyoruz, yazmak bir anlamda, yazı yazdığınız dile hizmet etmektir, ona karşı ve Türk edebiyatına karşı bir sorumluluğumuz var, ne yazsam olur, şuraya bir şey karalayayım da okur nasiplensin, dediğiniz zaman, bunun kimse için bir yararı olmuyor. O nedenle, yazıyı zenginleştirecek her şey, bunların başında da sözcük zenginliği geliyor elbette, bizim edebiyatımızın, dilimizin yararınadır.”[4]
Bir yazarın çocukluğundan itibaren biriktirdiği gözlemleri okuyoruz kitap boyunca. Ardahan yıllarında tanık olduğu insan ilişkilerinin yaşamına kattığı zenginliği anımsıyor yazar. Akrabalarıyla yaşadıklarını sonraları yazarlık tecrübesine aktarıyor ki bir kaynak niteliği taşıyor Duman için çocukluk çağı. Acı, korku ve düşlerden beslenen bir insanın sonraları yaratacağı kahramanlara da esin oluyor bu yıllar.
Edebiyatımızın önemli kişiliklerini de ele alıyor yazar. Tahsin Yücel, Füruzan, Hasan Ali Toptaş, Erdal Öz, Ferit Edgü, Yaşar Kemal üzerine değerlendirmelerde bulunuyor yazar. Tahsin Yücel’in romanlarının uyarıcı yönünü ele alırken, Füruzan’ın öykülerinde İkinci Yeni etkisinden söz ediyor. Erdal Öz’le anılarından yola çıkarak Öz’ün, Türk öykücülüğüne hem yazar hem de bir yayıncı olarak hizmet ettiğini aktarıyor. Ferit Edgü’nin “Çığlık” adlı kitabının kendisi için önemini aktarırken, “ne şans; daha ‘öyküde işçilik’ nedir bilmediğim bir çağda karşıma çıkmış ve bana dünyanın bilgisini vermiş bu kitap ” diye yazıyor Duman. (s. 100).
“Kovada Bulut” yazısında Duman sahici bir Sait Faik portresi çiziyor. Sait Faik’in Türk öykücülüğüne kattığı anlamı yerli yerine oturtuyor. Yazar Sait Faik’le insan Sait Faik’i birbirinden ayırmadan ele alıyor. Onun çok basit yaşayıp edebiyatı bir “hayat memat meselesi” olarak görmediğini de aktarıyor.
“Yazardan Ne Bekleriz” başlıklı yazıda, bu sorunun etrafında dönerek şu sonuca varıyor Duman: “kendi yazarlığını durmaksızın yükselen bir beğeni ile atbaşı sürdürmesi” ve “çok şey mi bekliyoruz acaba” diye de ekliyor. (s. 40).
“Kaz” ve “Leopar” başlıklı denemelerinde öykü ve romanlarına kahraman olarak seçtiği hayvanlar üzerinden insan ve doğa ilişkilerini çözümlüyor. Öldürme, yok etme dürtüsünün kökenlerine değiniyor. Bir leoparın öldürülmesi haberinden yola çıkarak insanın ilkel yanlarından, bugünkü toplumun doğaya, hayvanlara ve sonrasında kendi türüne yönelen acımasız hislerini sorguluyor. “Ve Bir Pars Hüzünle Kaybolur’u yazarken Anadolu parsının bizim için ne anlama geldiğini de enine boyuna düşünmüştüm” derken Duman, yalnızca bir roman kahramanından söz etmiyor. Bu toprakların kültürel mirasının gittikçe aşınması sorununu da gündeme taşıyor. İnsanımızın bakış açısındaki açmazları ortaya koyuyor. Şu satırlar Duman’ı bir sosyal bilimci olarak da okuyabileceğimizi kanıtlıyor sanırım: “yaşamımızdan çıkardığımız bir hayvan, soyu tükenen bir pars, artık göllerimize uğramayan bir kuş, kendi varlığının yanında, bizim de bir parçamızı alıp gider. Anadolu dedesinin bir omzu böylece boş kalır. Kalınca yerli yerinde bir güvercin dursa bile, o güvercin o dedeye artık yük olmaya başlar.” (s. 153).
“Dil Devrimi”nden yana olduğunu aynı adlı denemeyle açık ediyor. Türkçedeki Arapça-Farsça etkisini ve bunun getirdiği dil yozlaşmasını dönemim yazarlarından örnekler vererek ele alıyor.
Zweig’dan yaptığı alıntılarla “Zorbanın Sonu”nu yazıyor. Geçen asırdan günümüze uzanan bir gerçeği Zweig’ın düşünceleriyle ifade ediyor: “her baskı, eninde sonunda isyana götürür.” (s. 144).
Faruk Duman, geleceğe kalacağını şimdiden kanıtlamış bir yazar. Öykü, roman türündeki kurmaca eserlerinin yanı sıra “düşüncenin toprağı” diye adlandırılan deneme türündeki iki kitabıyla da okunmayı hak ediyor. İyi edebiyatın, iyi yazının, ana dilimiz Türkçenin keyfini almak isteyen okurların gözden kaçırmaması gereken bir kitap Tom Sawyer’ın Kitap Okuduğu Kulübe. Faruk Duman’ın hem kurmaca hem de gerçek dünyasına giriş dersleri II…
Bir yazar’ın ‘okuma notları’ da denebilir en sonunda. İyi bir yazarın, Faruk Duman’ın elinden çıkmış ufuk açıcı notlar…
[1] Faruk Duman, Tom Sawyer’ın Kitap Okuduğu Kulübe, Can Yayınları, İstanbul, 2015.
[2] bknz: Faruk Duman, Adasız Deniz, Can Yayınları, İstanbul, 2010.
[3] kitap-lık, sayı: 213, Ocak-Şubat 2021, s. 27.
[4] kitap-lık, sayı: 213, s. 6.