Neredeyse her gün, sinirlerimiz, ruhumuz burkuluyor; bizleri çileden çıkartmak için olmayacak her türlü adımın atıldığına, lüzumsuz, çirkin lafların ortalığa döküldüğüne tanık oluyoruz. Kuşkusuz, Türkan Saylan, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi aydınlarımıza akıl almaz şekilde saldıran isimleri duyup da sakin kalabilmek çok güç bir uğraş. Ancak sabırla, akılla yürümeye, dünyanın, ülkemizin ve kendimizin geleceğini şekillendirmeye, zihnimizi her daim berrak tutarak, açık bir usla yolumuzu açmaya devam etmemiz gerekiyor. Politik bir yan eleştirisinden çok (ki politik tavırlar önemsizdir demek istemiyorum elbette) lümpenlerin giderek küstahlaştığı, iş bilmez, yol bilmez tiplerin, kaba saba tutumların, kişilerin ve tavırların alkışlandığı bu “aptallık çağında” sonrası için önce temiz bir ruha sahip, aklını sağlıklı bir şekilde kullanabilecek insanı yeniden inşa etmek, bunun için çaba harcamak zorundayız. Giderek yaşanmaz bir hale gelen kentler, köyler ve ülkelerin çoğaldığına tanık oluyoruz. Dünya çıldırıyor ve bizler de bundan payımıza düşeni alıyoruz. Kanaat önderi diye ortaya çıkan tiplere bakın hele… Kesinlikle en güzel yaşlarımızın, günlerimizin bu aptallık çağına denk gelişi nedeniyle derin kederler içindeyim. Ve fakat her daim umudumu da diri tutmaktan yanayım…
Şu kuantum dedikleri de ne ola ki?
Dergileri terk etmeyelim!
Varlık Dergisi’nin Şubat sayısından Edebiyat Burada’daki ilk yazımda bahsetmiştim. Dergiler, yepyeni bir dünyayı, canlı tartışmaları taze taze önümüze getirerek çok ciddi bir iş yapıyorlar. Her ay Bilim ve Gelecek ile Varlık dergisini heyecanla takip ediyorum. Buldukça alabildiğim Toplumsal Tarih ile her ay düzenli olarak okuduğum #Tarih dergilerini de önemsiyorum. Ot, Kafa ve Bavul dergileri ise giderek ivme kaybediyorlar. Hala özlemle ve umutla eski Hayvan ve Öküz dergilerindeki güzelliği aramayı, beklemeyi sürdürüyorum. Belki bir gün, neden olmasın! Beni tanıyanlar bilirler. Sekter bir okuma tavrım bugüne kadar hiç olmadı. Farklı arayışlar, denemeler benim için çok kıymetlidir. Ama görseldeki, zaman zaman anlatılardaki farklılıklar, denemeler, yapılan işin içeriğini, manasını ötelemeden, önemsiz kılmadan gerçekleştirilmelidir. Hakikaten, az önce bahsettiğim Ot gibi dergiler son zamanlarda iyiden iyiye kendilerini tekrar etmeye başladılar. Neredeyse iki üç ay da bir, Oğuz Atay, Nazım Hikmet eski Türk sineması sanatçıları üzerinden benzer kapaklar yapıp sıradanlaşmaya doğru yol alıyorlar. Bu tutumları devam ederse korkarım kendi sonlarını da hazırlamış olacaklar. Tercih kuşkusuz bu dergileri çıkartanlarındır. Bu ve benzeri yayınlara dair gereğinden ağır eleştiri yöneltmek de bana sağlıklı bir tutum gibi gelmiyor. Söz konusu dergilerin, öyle ya da böyle pek çok genç okura edebiyatı sevdirdiğini düşünüyorum. Benimkisi daha iyi, daha okunur, daha nitelikli işler yapmaları için bir öneri sadece…
Salt insan olmak!
Kendimi bildim bileli nasyonal tutum sahipleri ile başım hiç hoş olmamıştır. İnsanı, insanlığı, kültürü, dini, rengi üzerinden sınıflayıp kendi kabilesi, topluluğu ve aidiyetlerini; en iyi, en ulu, en akıllı benim diye yücelten bu topluluklarla ciddi bir kan uyuşmazlığım olmuştur. Son çözümlemede, insan denilen bir varlık türünün değişik sürümleri olduğumuz gerçeğinin farkında olduğum için ve de büyük şair Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi Bebeklerin ulusunun olmadığına inandığımdan bu yapay ayrımlar ve buralardan hareketle şekillenen dünya konjonktürü, öteden beri benim varoluş krizimin de sebebi olmuştur. Ki benim için öncelikli olan; dogmaların olmadığı, özgür düşüncenin alabildiğince özgür olabildiği bir sosyal ortamın varlığıdır; bunun olması için emek harcanmasıdır. Yanı sıra ekolojik anlamda doğamızla bütünleşik, hiç yoksa onun gelişiminin önünde engel olmayacak bir planlamayı da çok önemsiyorum. Bu anlamda güncel politik tartışmaların sığlığına kapılıp daha önce de vurgulamaya çalıştığım gibi usumu kirletmek istemiyorum. Dünya eninde sonunda bu aptallık çağını, ilkel siyasaları, tutum ve tavırları geride bırakıp yeniden şekillenecektir.
Aklın ve sevginin gücüyle yeniden başlamak
Hayat, yazının başında söz ettiğim çirkinlikleri önümüze getirse de bir yandan bebekler doğmaya, kitaplar çıkmaya, insanlar âşık olmaya, sevişmeye, gülmeye ve hala iki insan yan yana geldikleri zaman dünyanın en mutlu insanları olacaklarına inanmaya devam ediyorlar. Umut, kendisini durmadan yineliyor bir yandan. Gözümüzü çirkinliklere kapatalım, edilginleşip uyuşalım demiyorum. Aklımızın ve sevgimizin gücüyle hayat yeniden başlayacaktır diyorum… Haftaya yeniden buluşmak dileğiyle…