İnsanlık tarihinin, eğer onu esaslı bir şekilde çözümlerseniz umutsuzluğa izin vermediğini görürsünüz. Ancak bu gerçeği atlarsak şayet, geleceğe dair düşlerimizi, tasarımlarımızı yitirerek hiçliğin bataklığında debelenmeye başlarız. Gelecek de o vakit ellerimizden kayıp karanlık güçlerin şekillendirdiği belirsizliğin içine yuvarlanır ve o girdabın anaforunda yitip gideriz. Buna karşın geleceğe ilişkin hayallerimizi, ütopyalarımızı geliştirir, buradan hareketle tasarımlarda bulunursak, inanıyorum ki yaşadığımız boğucu ortam da yerle bir olur, değişim umudu da insanların yüreklerine değip oradan yeniden filizlenmeye başlar. Şayet geleceğe dair düşleriniz yoksa artık, siz de yoksunuz demektir bu. Dikkat buyurunuz, geçmişin devrimcileri her şartta ilerideki güzel günlerden söz etmiş, o günlerin coşkusuyla cesurca adımlar atmışlardır. Bunların ismi Spartaküs, Şeyh Bedrettin, düşün alanında Voltaire veyahut da ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk, Nadezhda Krupskaya, Hitler faşizmine karşı direnişin sembol isimlerinden Beyaz Gül Sophie Scholl olabilir. Hepsi ilerideki günlere ilişkin umutlarını diri tutmuş, değişimin olanaklı olduğuna inanmışlardı. Onların çoğu, yaşarken beyaz günleri göremese de kimileri de en güzel zamanlarında özgürlüğün, değişimin o tertemiz kokusunu ciğerlerine çekmiştir. O nedenle hayal kurmaktan, hayali büyütmekten ve bunun için çaba harcamaktan daha kıymetlisi var mıdır bu dünyada?
Size koşarak gelen güleç bir çocuk gibidir iyi kitaplar!


Hayat durur durur dürter, delirtir bizi!
Kış mevsimini sevenlerdenimdir ben. Hala içimdeki çocuk kar yağsın diye bekler durur… Son iki yıldır yaşadığım şehre iki damla olsun kar düşmediğinden olsa gerek kışa küsmeye başladım. Hâlbuki karlı, fırtınalı gecelerde uzun uzun gecenin tadını çıkartmayı nasıl da hevesle beklemiştim. Karsız, az yağmurlu kışların ardından ise heyecanla bahar gelsin diye beklerim. Doğanın yeniden canlanmasıyla birlikte hayat sanki bana göz kırpar, kendimi sokaklara, dağlara atarım. İşin garibi, iş hayatımın en zorlu günleri de hep bahar aylarına denk gelir. Ben ne kadar aylaklık yapmaya çabalasam işim bir o kadar daha zorlaşır inadına. Ama öyle ya da böyle üç dört gün de olsa baharın tadını çıkartır uzun uzun hayata, hayatıma dair düşünürüm. Yitip giden günleri, yitirdiğimiz arkadaşlarımızı, büyüklerimizi. Daha dün merhaba dediğimiz birinin bugün yanımızda olmayışındaki tuhaflık, giderek yaş aldığımız gerçekliğinin yarattığı garip burukluk… Bunları da düşünürüm uzun bahar yürüyüşlerimde… Ama canlanan doğa, hayatın her an durmadan kendini yinelediğini, bizlerin de bu döngünün birer parçası olduğumuzu bana anımsatır. Herkes hayat sahnesindeki rolünü oynuyor ve vakti gelince perde kapanıyor işte. Yeni doğan canlar o perdeyi açacak, dünyayı, insanlığı daha yaşanılası, daha güzel bir yere dönüştürerek büyük insanlığın özlemlerini gerçekleştirecek diye düşünürüm. Bahar demek can demek, başlamak demek, umut demek, heyecan demektir. Ne olursa olsun kışın sonu bahardır… Baharın ardı yaz… Hayat durur durur, dayanamaz sonunda dürter, delirtir kendini ve bizi… Bahar geldi sayılır… Az daha sabır…