Uzun bir aranın ardından yeniden yazmak ve kendine benzeyen insanlarla buluşmak son derece mutluluk veren bir duygu. İlk yazımın sonrasında pek çok yüreklendirici ileti aldım. Bilgiye ve edebiyata tutkun insanlarla karşılaşınca yaşama sevinciniz katlanarak artıyor, teşekkür ederim.
Çokça klişedir ama gerçektir; “Zaman büyük bir hızla akıp gidiyor” deriz sık sık. Dostlar arasında sohbet ederken örneğin, iki bin senesine dair daha çok yakın bir günden söz ediyormuş gibi konuştuğumda ortamda bulunan birisi sırf canımı sıkmak için; “O yıl doğanların 19 yaşında girdiklerini hatırlatırım” diyebiliyor mesela. (Yoksa bu yazıyı okuyan sen de mi iki bin ya da sonrası doğumlusun? J ) Tabi, birden afallıyorum o vakit. Çok iyi anımsıyorum. Milenyum çılgınlığı dört bir yanı sarmış ben de arkadaşlarla birlikte o deliliğe ortak olarak Ankara Kızılay meydanında bağıra çığıra yeni bir çağa girmenin coşkusunu yaşamıştım. Niye o kadar coştuğumuzu, milenyumun neyi değiştirmesini umduğumuzu bilemiyorum. Uzay çağı başlıyor diye düşünmüş olabiliriz gerçi… Ve fakat o günden sonra ülkede pek çok şey de değişti aslında. Geleceğe ilişkin güzel, umutlu düşlerimiz vardı o yıllarda. Bugün ise karamsarlıkla dolu, kabadayılığın, racon kesmenin övüldüğü, örnek gösterildiği günler yaşıyoruz. Kendi adıma orta yaşımı, özgürlüklerin alabildiğince yaşandığı bir ülkede ve yıllarda geçireceğimi düşünürdüm o vakitler. Oysa ilk gençliğimi yaşadığım zamanların bugünkünden daha modern ve umutlu yıllar olduğunu bilmek bana hüzün veriyor şimdi. Buna karşın arabesk bir kederin içinde debelenmek yerine düşünsel ufkumu daha da geliştirerek umudumu canlı ve diri tutmaya gayret ediyorum. Güncel politik ve ekonomik gel-gitlerin girdabında debelenip delirmek yerine kuramsal ve edebi işlere kapı açtıkça yüreğim ferahlıyor doğrusu. Adacıklar yaratmaktan daha öte, geleceğe sağlam ve açık bir usla ulaşabilmek çabasından söz ediyorum bir diğer deyişle…
CENK KAYAKUŞ VE HAKAN GEDA
Hemen şimdi mi? Sabırla geleceği şekillendirmek mi?
Zor zamanlarda romanlar kadar kuramsal kitaplar da oldukça işe yarar birer yol göstericiler kanımca. Deli Dolu yayınları arasından çıkan Nick Srnicek ve Alex Williams’ın yazdığı Geçen hafta, ismen bahsettiğim “Geleceği İcat Etmek Post Kapitalizm Ve Çalışmanın Olmadığı Dünya” isimli çalışma hepimizin içine düştüğü umutsuzluğu ters yüz edip umuda çevirmeyi başarıyor. Kitap, “Nerede hata yapıldı?” Ve “Ne yapmalı?” Sorularına öyle sağlam yanıtlar veriyor ki oturup kendinizi de bir süzgeçten geçiriyorsunuz. Eleştirel bir okuma, kişiyi süreç içinde körelten ve muhafazakârlaştıran tutumlardan da çekip çıkarabiliyor. Kendinizi her an, sağlıklı bir şekilde yenileyip yolunuza bu şekilde devam etmenize olanak sağlıyor. Kitaba dönersek, folk siyaset diye adlandırdıkları gelip-geçici yöntemlerin zaman zaman olumlu sonuçlar verse de uzun erimde kitleleri umutsuzluğa götürdüğüne işaret eden yazarlar; neo-libaralizmin örgütlenme ve kendini meşrulaştırma hikâyesinden yola çıkarak ilerici hareketlere de sabırlı ve uzun soluklu planlar yapmalarını öneriyor. Hemen şimdi! Mantığına sağlam bir eleştiri getiriyorlar anlayacağınız.
Bana yazmak, önerilerde bulunmak isterseniz iletişim adresim şudur: yakupkarbuz@gmail.com