Kendimi sözcüklerin büyüsünden alamıyorum. Fazla iştahlı bir okurum sanırım. Bir yandan Varlık Dergisi’nin “Post-Kemalizm” başlıklı Şubat 2019 tarihli sayısını okurken elim “Başkası adına konuşmanın haysiyetsizliği” isimli 6.45 Yayınlarından çıkan Ömer Faruk’un kitabına gidiyor. Oradan Cumhuriyet’e göz atıyor ardından Deli Dolu’nun bastığı “Geleceği İcat etmek Post-Kapitalizm ve Çalışmanın olmadığı Dünya” isimli kitaba uzanıyorum. Gece uyumadan muhakkak bir fantastik roman ya da korku kitabı elimde olur. Üç sayfa okuyup uykuya dalsam da gördüğüm enfes rüyaların tarifini yapacak sözcük bulamam sanırım.
Bütün bu okuma eylemi arasında uluslararası ayağı olan bir işi yürütmekle de yükümlüyüm. Fakat çılgın bir sözcük tutkunuysanız hiçbir engel sizi yıldıramıyor. Okumayı sürdürüyorsunuz. Kişisel öykümden hareketle geniş bir yelpazede okuma yaptığımı anlatabilmişimdir sanırım. O nedenle birbirinden leziz, bazen sıkıcı ama ufuk açan kitapları ele alıp değerlendireceğim. Ama en çok, okumanın yarattığı konfora işaret etmeye çalışacağım sanırım. Dünyada hakikaten bu eylemden daha ucuz ama size sonsuz bir evrenin kapısını açabilen başka bir araç yok. Olsa ben bunu bilirdim ve emin olun peşine düşerdim. Ama yok. Okuduklarınızın ardından yapılan bir seyahat, gidilen bir konser, resim sergisi bunları bir kenara bırakalım yürümenin tadı ve anlamı bile bir başka oluyor. Hatta yemek yemenin bile ayrı bir hazzı olduğunu söylesem bilmem benimle alay eder misiniz? Ama öyle oluyor sahiden. Denedim, biliyorum. İlerleyen zamanlarda mutlaka bu deneyimimi de paylaşacağım.
Şimdi tereciye tere satmak gibi düşünmeyin lütfen yazdıklarımı. Bir edebiyat gazetesini okuyan insan kuşkusuz yukarıda bahsettiğim hazzın deneyimleyicisi bir kişiliktir. Bundan şüphem yok tabi ki. Ama arada bir bunları birbirimize anımsatmaktan da zarar gelmez diye düşünüyorum. Bir de belki çeşitli sosyal medya ortamlarında yazılarımızı paylaşıp okumanın misyonerliğini de yapabiliriz.
Son yıllarda fizik alanındaki gelişmeler paradigmaları sarsarken benim kişisel düşünüş şeklimi de değiştirdi. Eskiden salt “iyi edebiyat”, sağlam kuramsal kitap seçkincisi bir tavrım varken artık tüm kalıpları kırarak okumaya başladım. Şöyle ki; bir İngiliz polisiyesi okurken duyduğum heyecanla, Max Sitirner’in “Biricik ve Mülkiyeti”ni okurken hissettiklerim arasındaki fark azaldı. Buna karşın hayal gücüm sahiden güçlendi. Örneğin genelde yağmurlu, soğuk havalarda okumayı sevdiğim için masamda kitapların arasında kaybolurken dışarıda fırtına var diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Arada kar yağarken de okuduğumu da hayal ediyorum. O kadar ki zaman zaman üşüdüğüm bile oluyor… Yazları genelde soğuk zamanlarda geçen kitapları okumayı tercih ettiğimi söylememe gerek var mı? Sıcaklar, hayal kurmamı çok güçleştiriyor zira.
Bir de okurken mutlaka fonda bir hafif müzik olsun isterim… Kahve ve çay hatta zaman zaman bira da iyi bir eşlikçi oluyor okuduklarıma. Burada her hafta cumartesi günü yeni bir yazıyla, yeni bir kitapla ya da dergi anlatımı ile buluşacağız. Bu yazı, sizlere benden içten bir merhabaydı sadece… Haftaya cumartesi günü sizi mutlu edeceğini düşündüğüm enfes birkaç kitaptan söz edeceğim. Eminim dönüp bana teşekkür edeceksiniz. Şimdilik ise satır aralarına gizlediğim kitaplara bir göz atın diyebilirim sadece…
Yakup Karbuz
Sevgili: Yakup Karbuz abi, yazın hayatında başarılarının devamını diliyorum.
Nurettin çok teşekkür ederim…
Güzel.Duygu bütünlüğünü paylaştığın için teşekkür ediyorum. Kağıdın varlığı yerini bulmuştur.
Çok güzel ve samimi bir yazı olmuş. Seni yazarken görmek heyecan verici. Gelecek yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum.
Yakup çok güzel bir başlangıç olmuş devamını merakla bekliyorum başarılar diliyorum