O Sonbahar, O Kış
Kamil Erdem
Sel Yayınları
Şu Yağmur Bir Yağsa, Bir Kırık Segâh ve Yok Yolcu adlı kitaplarıyla Antalya Edebiyat Günleri İlk Öykü Ödülü, Haldun Taner Öykü Ödülü, Sait Faik Hikâye Armağanı ve Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne layık görülen Kâmil Erdem, yeni öykü kitabı O Sonbahar, O Kış ile edebiyatta açtığı derin yatakta akmaya devam ediyor.
Rölanti Çıkmazı
İsmail Güzelsoy
Everest Yayınları
Kentin merkezinde olmasına rağmen gözlerden uzak, sırlarla dolu bir çıkmaz sokak, kendi zamanını yaşamaktadır. Ta ki Perizad çıkıp gelene dek. Sonra oyun başlar: gizli geçitler, müzik çalan binalar, çiçekler üzerine kumar oynayanlar, ömrü boyunca dehlizlerde saklanmak zorunda kalan bir cüce, soğuk savaş yıllarında casus olarak yetiştirilmiş hayvanlar, sirkten kaçıp İstanbul sokaklarına dehşet saçan bir kaplan… Bir kadın neden balkona çıkmaktan korkar? Bir adam intikam almak için neden yirmi yedi yıl bekler? Gözü üzerimizden ayrılmayan karga bize ne fısıldamaktadır?
Üç farklı zamanın ama aynı İstanbul’un hikâyesi Rölanti Çıkmazı; kabadayıların hüküm sürdüğü İstanbul’dan, gen aktarımının tartışıldığı İstanbul’a… İsmail Güzelsoy, üstkurmaca düzlemini de dahil ettiği anlatısında, gerçek ve gerçek dışının birleştiği çizgiye kuruyor en büyük oyununu. Rölanti’nin hikâyesi; aniden ortaya çıkan bir kayıt cihazı kadar gizemli, bir kaplanın dişleri kadar merhametsiz.
Kudretli insanların hikâyeleri genelde karmaşık planların, ince hesapların mahsulüdür ama gariban insanların hikâyeleri önemsiz rastlantılarla yazılır. Perizad’ınki de öyle… Ama önemsiz rastlantıların sonuçları her zaman önemsiz olmayabilir işte. Kendi hayatına bir baksana, o gün orada olmasan, o telefonu açmasan, o kişiyle tanışmasan hayatın başka bir mecrada akar giderdi.
Trak
Serkan Türk
Everest Yayınları
Henüz anne karnındayken katil olabilir mi insan? Yeni anılar biriktirdikçe eskilerini silebilir miyiz hafızamızdan? Peki, ya heybemizdeki hikâyeler? Nereye gidersek gidelim, aslında aynı hikâyeleri mi anlatırız? Şiirleri, öyküleri ve düzenlediği edebiyat programlarıyla hatırı sayılır bir okur kitlesine ulaşan Serkan Türk, 2020 yılında yayımlanan ilk romanı Ausgang’dan sonra, ikinci romanıyla okur karşısında. İkiz kardeşinin ölümüyle, tek bedende iki kişi yaşamaya başlamış, nine halasının hikâyeleriyle büyümüş, yalnızlığı bir gömlek gibi üzerine giymiş isimsiz anlatıcısının, kazandığı burs programıyla memleketinden çok uzağa –ama hayran olduğu yazarın da yanı başına– düşüşünü konu ediyor Trak. Yazar, okuduklarının yanında “dinlediklerini” de aktararak, yazı kadar sözün de kaldığını hatırlatıyor unutmuşlara. Bir matruşka gibi iç içe geçirilmiş yaşamlar bizimkisi. Her hatırlama, dünyayı yeniden gezip dolaşmak gibidir. Yosunun sardığı taş, yumrusunu toprakta büyüten bitki, yumurtasını çatlatan kuş, yükselen ayın ışığında dönen dünya. Bir böcek bile insanın içindeki insanlığı diriltebilir. Göz ruhun dürbünüdür de, aklı olana ne demeli. Pencerenin dışında vızıldayan sineğin ve geç kalınmış bir sabahın hatırlattığı bunca görüntüyü not almasam olmazdı. İnsan bir dile, bir inanca, bir ülkeye, bir kalbe saplanıp kaldıktan sonra nasıl bulabilir ki çıkışı, o sonlu yolu?
Bay Ferrante’yi tekrar görme fırsatı bulursam bu hikâyeyi ona anlatmaya karar verdim.
Fil Gözü
Mevsim Yenice
Can Yayınları
İlk iki kitabında yakaladığı özgün dil ve zengin öykü dünyasıyla çağdaş edebiyatımızda haklı bir başarıya ulaşan Mevsim Yenice, üçüncü öykü kitabı Fil Gözü’nde spot ışığını karanlığa tutuyor. Öykülerin her birinde özenle kurduğu farklı atmosferle boşluğu doldurup karaktere dönüştürüyor. Boşlukta sürüklenen, boşlukla yaşamayı öğrenen ya da hayatındaki boşlukları doldurmaya çalışan insanların öykülerini anlatıyor. Ortaya çoğumuz gibi, kendilerine söyleyecek çok şeyleri olan ama kulak vermeye mecalleri kalmayan kişiler çıkıyor.
Fil Gözü, kayıp parçalara aldırmadan yapbozu tamamlamaya çalışanların kitabı.
Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim
Mustafa Orman
Everest Yayınları
Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim, hayatın akışında saç örgüsü gibi birbirine bağlanan öyküleri barındırıyor. Ödüllü yazar Mustafa Orman’ın kaleminde ölümü anlamaya çalışanların, kaçakçıların, sınırı gizlice geçenlerin, yoklukla terbiye olanların, askere oğul gönderip de geri alamayanların, gözaltında kaybedilenlerin, yolculukların, umutsuz ama sadık âşıkların ve bir otobüs camında hızla kayan manzaraların öyküleri hayat buluyor. Fonda sürgit devam eden yas havası, buruk kavuşmaların da altını çiziyor. Ovada Paldır Küldür ile Fakir Baykurt Öykü Ödülü’nü, Annem Gittiğinden Beri Çiçek Ekmiyoruz Bahçeye romanıyla da Vedat Türkali Roman Ödülü’nü kazanan Mustafa Orman, edebiyat yolculuğuna devam ediyor.
Gökhan Kutluer
YİTİK ÜLKE YAYINLARI
Gökhan Kutluer, okuyucuyu bir uçağın küçük penceresinden Alp Dağları’nı görmenin sevincine ortak ediyor, ellerinden tutup şehirlerde gezdiriyor ve yürümenin olağan güzelliğine eşlik eden olağan dışı karşılaşmalara, kendiliğinden kurulan bağlara davet ediyor. “Yavaş Seyahat”, kentleri turist telaşı ile gezmenin değil, dünyayı eliyle koymuş gibi bulmak isteyenlerin öyküsü. Yalnız ama asla tek başına yürümeyenlerin serüveni. Kitabı okumaya başlamadan önce kendinize bir soru sorun: Tek bir yerde kök salmak yerine her yerde çiçek açabilmek mümkün mü?
Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri
Édouard Louis
Can Yayınları
Bu fotoğrafı görmek bu yok edilmiş yirmi yılın doğal bir şey olmadığını, ondan bağımsız dış güçlerin –toplum, erillik, babam– eylemlerinin bir neticesi olduğunu hatırlamamı sağladı, demek ki her şey başka türlü olabilirdi.
Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri’nde annesini anlatıyor bu kez Édouard Louis. Kırk beş yaşına vardığında isyan bayrağını çeken, arzuladığı gibi yaşamayı seçerek yavaş yavaş özgürleşen, sonunda kendini keşfeden bir kadının hikâyesini kendi gözünden aktarıyor. Çocukken farklı bir anneye sahip olma arzusuyla bugün onu her şeye rağmen özgür ve mutlu bir kadın olarak görme deneyimi arasındaki anlatısında hayatlarımızı yöneten zalim sistemleri ve onlardan kaçış olasılığını da ele almaktan kaçınmıyor – yine çekincesizce, yine güçlü bir şekilde.
Semih Öztürk
İletişim Yayınları
‘‘Sultanları deviren, kahramanları, zavallıları ve korkakları doğuran zamandır. Dünya, bir adım önde yürümek isteyenlerin başının gözünün sadakasıdır. Hayal kurmak da ibadettir. İbadetten sual olunmaz.’’
Semih Öztürk, Kırık Rahvan’da birbirine teyellenen öyküler anlatıyor. Kahramanları öyküden öyküye gezdikleri gibi, bazen İstanbul’un karlı bir gecesinde, bazen bal karıncalarının yarıştırıldığı bir hamamın en izbe köşesinde, kuş uçmaz kervan geçmez bucaklarda da dolaşıyorlar. Ama hiç aceleleri yok, üç günlük dünyanın iki gününü oyalanarak geçiriyorlar! Okuru da bu büyülü dünyanın içine çabucak çekiyorlar…
Gam Bağımız Var
Baki Mesut Köprücü
ALENİ KİTAP
Şebaruz öyküsüyle 2023 Oğuz Atay Öykü Ödüllerine layık görülen Baki Mesut Köprücü; öykülerinde, insanların kan bağıyla değil gam bağıyla ortak noktada buluşabileceklerini gösteriyor okuyucuya.
“Acısını sırtlarında taşıyarak gezen adamlar, ölümün içinden yaşamı çağıranlar, kentin boğucu havasında soluk alamayanlar, ölmek üzere olan bir dilin son konuşanları gibi sıra dışı öykü kişilerine yer veriyor Baki Mesut. Yerelden hareket eden ve insanlığın evrensel acılarını işleyen öykülerini bir araya getiriyor. Gerçek yaşamdan esinlenerek kendine özgü bir öykü dünyası kuran yazar, akıcı bir dille kaleme alıyor metinlerini. Diyalogların doğallığına, anlatımın duruluğu ve derinliğine önem veriyor. Dertlerin içinde yaşama uğraşı veren öykü kişilerinin iç dünyalarına eğiliyor. Öykülerin çoğunda insanın varoluş meselesi ve yaşam karşısındaki tutumu ön plana çıkıyor. Satırların arasında ağıtların, türkülerin, ninnilerin dolaştığı, saz sesinin duyumsandığı bu öyküleri ilgiyle okuyacaksınız.”
Replikalar Çölü
Murat S. Dural
Epona
Arkhe üçlemesi heyecan verici bir yapıtla devam ediyor!
İmkânsız bir görevin peşinde, zamana karşı keşif mücadelesi veren bir grup arkeolog, sonsuz zenginliğin içinde sahici bir geçmişten mahrum kalmış bir ülke ve ülkesine bir geçmiş bulmaya and içmiş Emir, bir de tabi çölün kadim varlıkları. Ayrıca ansızın Kraliçe Elizabeth’le el şıkışabilir, birden önemli bir futbol karşılaşmasının yapılacağı stada inşaat halindeyken düşebilisiniz. Murat S. Dural okuru gerçek ile serabın, hakikat ile replikanın iç içe girdiği gizemli bir maceraya, gizemlerin coğrafyasına davet ediyor.
Ölümsüz Olmaya Değmez
Edebi tür ve kuramlar, değişen okur-yazar pratikleri, dijitalin hükmü ve yapay zekâ…
Ölümsüz Olmaya Değmez’de nitelikli önermeler ve kıvrak soru-cevaplarla günceli masaya yatırıyor Ayyıldız. Edebiyatın düştüğü zorluklardan postmodernin sorunlu alanına, fantezi ve distopyadan obur okumaya, sosyal medyayla cisimleşen görünürlük telaşından Netflix ve benzerleriyle evrimleşen ekran tutkusuna kadar ilgi duyulup tartışılan birçok konuyu ele alıyor. Kaynak metinlerini etraflıca gösterip samimiyetle tartışarak verimli bir hasat vadediyor okura.
Birikim, deneyim, evrim – çarkları çipli edebiyat meraklılarına…
“Acı çeksek de yazmak bize bir sağaltma, arınma, belki bir itiraf etme ritüeli sağlıyor. Acı karşısında yaratıcılığımız ve ironimiz şahlanıyor. Bazı acılarla boğuşuyoruz, bazılarıyla acı olay geride kalsa da boğuşuyoruz, bazıları hep içimizde sızlıyor ve kurban olarak kalıyoruz. Yazarak ya da başka bir şekilde, şimdi ya da yıllar sonra, ‘kurban’ olmaktan kurtulmak çok ama çok zor. Yazmak bize zoru başarmanın imkânını veriyor, güya yazarak kurban olma hissinden uzaklaşabiliriz. Ben pek başarılı olamadım. Zira yazmanın hayatımız üzerine söz söyleme hakkı verdiği yalanına kendimi inandıramadım.”
Yarım Kalmasın
Hatice Günday Şahman
h2o Kitap
Kalbini yalnızlıkla terbiye eden insanları, birbirini ıskalayan hayatları, eskidikçe güzelleşen, güzelleştikçe insanı dibe çeken anıları koyuyor önümüze Muhtelif Evhamlar Kitabı. İs bağlamış sokakları, naftalin kokan paltoları, dördüncü ayakta yatan kuponları, hizada bekleyen bıyıklı tuzlukları, intihara meyilli tahta mandalları, hikâyesi hiç bitmeyen sokak bilgelerini, mesai mesai deliren beyaz yakalıları ve günlük yaşamın lime lime ettiği tüm evhamlı ruhları anlatıyor.
Ömür İklim Demir, bu kitabında öykünün sunduğu imkânları ve incelikleri, alçakgönüllü ama yetkin bir dille birleştirip gündelik hayatın küçük kahramanlarına sesleniyor. Sakin sakin, tane tane sıralıyor kelimelerini ve de “anlatsan şiir olacak” pek çok anın tablosunu çiziyor.
Gerçek Hayat
Kerem Görkem
SİA Kitap
Arzularımızdan vazgeçerek tüketmeye, örneğin bir noktada konut kredisi borçlusu olmaya ya da yılın tamamında iki haftalık yurtdışı tatilini planlamaya meylediyoruz. İhtiyacımız olmayan pahalı kıyafetlere, en yeni cep telefonlarına, ayakkabılara, gözlüklere erişmek için uyanıyoruz her gün; günü de bunlara erişebildiğimizi göstermeye ayırıyoruz. Çok çalışan, sık tüketen, haddinden fazla şeye sahip olan birer sıradan oluyoruz böylelikle. Toplum bizi takdir ediyor, açık açık söylemiyor ama kitap yazmak gibi boş hayallerin peşinde sürüklenmektense bütün bunları başarmış olduğumuz için kabul ediyor bizi. Tercihimiz yeni bir ben yaratıyor
– bu yeni ben herkese çok benziyor.”
Kerem Görkem, yine günümüz toplumunu, toplumdaki bireylerin açmazlarını büyüteç altına yatırıyor; ormana değil, ağaçlara bakıyor. Ne çok ortak yanımız olduğunu, bizi birbirimizden nelerin ayırdığını ya da ayırmadığını, o toplumun, toplum çarkının tam ortasından anlatıyor.
Eylem Ata Güleç
Yapı Kredi Yayınları
Eylem Ata Güleç’in üçüncü öykü kitabı Yanımda Kal, okuru etkisi ömür boyu süren bağların kurduğu bir saklambaç oyununa davet ediyor. Oyun, kendini dünyaya, yaralanmaya açanların uyumsuz bir ritimde tökezlemelerini, düşmelerini ve birbirlerine sarılarak yeniden kalkmalarını takip ediyor. Eylem Ata Güleç’in yazını duvar aralarından kısık gözlerle bakan kertenkelelerde, içine saklanılan aynalı dolaplarda, iğde ağaçlarının altında bulduklarıyla güçleniyor.
İsimsiz Oğullar ve Tanrı Kuşları
Raşit Ulaş
Ötüken Neşriyat
ey ne kadar kaldığını bilmediğim çocuk ömrüm bana söyle
bana söyle ben nerede yanlış yaptım
hem bozkıra hem denize âşık olmadım mı
sevmedim mi kendimi paralayıp
yanmadım mı aşktan
kavgaya iştahla girmedim mi
toprağa suya ağaca çiçeklere sarılmadım mı
şimdi sen söyle hangi ananın memesinde kaldı muradım
beni kim yıkadı ki çıkmadı avuçlarımdaki çamur”