Yeşim Çamlıbel ve Çiğdem Yongacı Bayraktar ile Destek Yayınları etiketiyle okurla buluşan ilk romanları “Hiçlik” hakkında konuştuk.
Serkan Parlak: İlk romanınız “Hiçlik” yılın ilk günlerinde Destek Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve ilk romanınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.
Yeşim Çamlıbel: İkimiz de bütün geçmişimiz boyunca benzer konular üzerine çok okumuş, sorgulamış, araştırmış ve yazmış kişileriz. Mastercamp yaratıcı yazarlık okulunda tanıştık. Okul sonrasında devam eden dostluğumuz neticesinde de birlikte somut bir şey ortaya koymaya karar verdik. Bu yol bizi kurmaca metinler üretmeye götürdü.
Serkan Parlak: Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da romanınıza başlarken ilham kaynaklarınız neler oldu? Bu soruyla ilişkili olarak şunu da sormak isterim, romanınızın ilk taslaklarını nasıl oluşturdunuz?
Yeşim Çamlıbel: Sevgili Uğur Batı hocamızın söylediği bir söz olan “Yazı matematiktir,” en büyük ilham kaynağımız oldu. Bu söz ışığında Felsefe (Nietzsche), Sufizm, Ezoterizm, Şamanizm, Paganizm, Enneagram ve Psikoloji’deki (Jung) kaynaklardan ilham alarak romanımızın matematiğini oturtmaya çalıştık. Meselemiz belliydi: Katile dönüşen bir insana empati duymak. Ana karakteri de oluşturduktan sonra ilk taslaklarımız hazırdı.
Serkan Parlak: Romanınızın merkez karakteri Raven özellikle anne ve babasından kaynaklanan çocukluk travmaları, paganizm ve sufi hocasının etkisiyle seri katile dönüşüyor. Ezoterizm ve polisiye unsurları kurmacada bir araya getirme fikri nasıl ortaya çıktı ve gelişti?
Çiğdem Yongacı Bayraktar: Aslında biz polisiye yazmamak üzere yola çıktık. Amacımız bir seri katili onun ayakkabılarını giyerek anlamaya çalışmaktı. Katil olmasının sebeplerinden biri Paganizm değil. Sufi hocası yok. Enneagram, Sufizmden çok önce var olmuş bir kavram. Psikiyatri eğitimi sırasında Enneagram’ı öğreniyor, çok etkileniyor. Bütün kişilik tiplerini gölge yanları ile beraber özümsüyor. Kendi gölge yanlarını da gördüğü kişilik tiplerini tespit edip sistematik olarak yok ederek iyileşeceğini düşünüyor. Bir nevi tamamlanarak sıfırlanma yolunda bulduğu bir çözüm. Paganizm ise annesinin inanışı olması nedeniyle bu amaç doğrultusunda araç olmuş oluyor.
Serkan Parlak: Sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu? Son dönemde ilişkiler, kadınlık ve erkeklik durumları, geçmişteki travmalarla hesaplaşma, aile ve bireysel yabancılaşma, polisiye roman özelinde ise seri katiller mesela. Sizin de bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?
Çiğdem Yongacı Bayraktar: Zamanın ruhu dijital platform ve sosyal medya gibi mecralar sayesinde ötekilerin daha fazla görülür olmasını sağladı. Görülebilirlik ise onları anlama yolunda bize ışık oldu. Bu anlamda evet etkilenmiş olduğumuz söylenebilir.
Serkan Parlak: Uzun zaman birlikte çalıştıktan sonra nasıl bir hisle son noktayı koydunuz romanınıza? Yazarken yeni şeyler keşfettiniz mi; duygu, düşünce dünyanıza öykülerinizin ne gibi katkıları oldu?
Çiğdem Yongacı Bayraktar: Kötüyü yok etmek istedik, başkahramanımız Raven’de bir hastalık yarattık. Hiçbir şeyi paylaşmadığı gibi hastalığını da kimseyle paylaşmadı. Yapmayı düşündüklerini artık yapamayacağı kaygısıyla, ona kendi yöntemiyle ölümü seçtirttik. Ölümün bir yok oluş olmadığını düşündüğü için planını tamamlayıp öldüğünde sıfırlanabilecekti. Ondan zor ayrıldık. Kısıtlı bilgiye sahip olduğumuz Paganizm, Şamanizm ve Enneagram’ı çok araştırdık. Antik çağlardan günümüze kadar gelen sembollerin kötü kullanıldığında ortaya neler çıkabileceğini de irdelemek istedik.
Serkan Parlak: Nitelikli kurmaca okurları metni okurken aslında sadece anlatıcı ilgilendirir, yazar ilgilendirmez, yazarın yaşam öyküsü özellikle. Değerlendirmeler anlatıcı üzerinden yapılır. Kurmaca metinlerde çözülmesi en zor konulardan biri olan anlatıcı meselesi -ki siz özellikle her şeyi bilen, tanrısal anlatıcı bakış açısıyla yazmışsınız ve yazar olarak sesiniz de bazı bölümlerde duyuluyor- hakkında romanınızda ne gibi problemlerle uğraştınız?
Yeşim Çamlıbel: Kendisini tanrılaştırmış birini anlatırken tanrısal anlatıcıdan başkasını düşünemezdik. Bazı bölümlerde bu sebeple daha fazla vakit harcadığımız oldu ama bizi esas zorlayan anlatıcı değildi. Zor olan kurmaca yaparken doğru bilgileri yüz elli sayfalık romana yedirmekti.
Serkan Parlak: Hikâyeler iç evrenimizin, kozmik yapımızın yansımaları olarak dünyayı daha katlanılabilir hale getiriyor. Hikâyeler ötekilere yazılıyor, öznel alana hitap ediyor, okurları etkilemeleri gerekiyor. Günlük hayatta katlanamayacağımız gerçekler hikâyede, romanda katlanılır hale geliyor. Odaklandığınız temalardan hareketle özellikle roman türünü seçmenizin nedeni nedir?
Yeşim Çamlıbel: Sembolleri aynı olan üç ezoterik öğreti, iki farklı ülke ve kültür, psikoloji, hastalıklar, travmalar ve cinayet… Bunların hepsini rahatlıkla anlatabileceğimizi düşündüğümüz edebi tür olarak romanı denedik.
Serkan Parlak: Roman türünde başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri?
Yeşim Çamlıbel: İkimizin de sabit bir başucu kitabı yok. Araştırdığımız, sorguladığımız alanlar üzerinden başucumuzdaki kitaplar sürekli yenileniyor. Çalışmamız sırasında Sembolizm ve Ezoterizm içerikli kitaplar ile yatıp kalktık. Başucu yazarlarımız olarak Türk edebiyatından Oğuz Atay, Vedat Türkali, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Latife Tekin, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Nedim Gürsel, Gündüz Vassaf ve Yusuf Atılgan’ı sayabiliriz.
Serkan Parlak: Dünya ve Türkiye özelinde salgın, iklim krizi, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde bu zorlu günleri yazı aracılığıyla daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü sizce?
Yeşim Çamlıbel: Bu kadar büyük ve aşılamaz sorunlar üzerine yazarsak daha kolay atlatmamız mümkün olmaz. Sorunların kökenleri, nedenleri ve çözümleri olduğu halde çözümlenemeyişlerine odaklandığımızda daha fazla hasar almamız kaçınılmaz. Farklı şeyler yazarsak evet en azından yazdığımız süreçlerde başka dünyalarda olacağımız için geçici de olsa daha az etkilenebiliriz yalnızca.
Serkan Parlak: Son günlerde neler okudunuz? Önümüzdeki dönemde yeni üretimleriniz olacak mı?
Çiğdem Yongacı Bayraktar: Şu an ikimizin de elinde aynı kitap var: Büyük Sır Üstadı “Herve Abajoli”. Önümüzdeki dönemde amacımız Hiçlik’in devamını yayımlamak. Bunun için de çalışmalarımıza başladık.