“Şair” ve “sair” kelimeleri o kadar yakın ki!.. Belki de buradan “Şair ötekidir” önermesini çıkarmamız gerekir. Biraz klişe ama çoğu zaman doğru olan bir önerme. Şairin ötekiliğini çemberin dışında olması olarak görebiliriz. Örneklersek, Nâzım Hikmet siyasi duruşuyla çemberin dışından seslenmiştir. Nilgün Marmara, uçsuz buçaksız bir yabancılaşmayla yazmıştır şiirlerini. Arkadaş Z. Özger, küçük İskender gibi şairlerde ise “ben” her zaman “öteki”dir ve buradan beslenmişlerdir. Sonuç olarak şiir tarihi; kimi zaman toplumdan dışlanmış, kimi zaman iki kişilik aşkta üçüncü şahıs olmuş, kimi zamansa dünyaya yabancılaşmış ve bir bağsızlık hissetmiş şairler tarihidir. Örnekleri sınır gözetmeden çoğaltabiliriz ancak biz şairimize yönelelim.
Söz ettiğimiz şairler tarihine adını kazıyacak şairlerden biri de Naile Dire olabilir. Olabilir demek daha doğru çünkü dönemimizin şairlerini bizden sonra gelenler daha iyi inceleyecektir kuşkusuz. Yine de Naile Dire için geleceğe bir not düşmekten çekinmemeliyiz. Şair, yayımladığı bir kitabı henüz olmasa da dergilerden takip ettiğimiz şiirleriyle bize izleyeceği yolu gösterdi. Şairin dergilerden aldığımız şiirlerini bütünlük gözetmeden bir dosyanın içinde toplasak bile, tahminimce okumakta zorluk çekmeyiz. Bundan dolayı Naile Dire’nin şiirini oluşturduğunu, her şiirinin üzerine titizlikle çalıştığını söyleyebiliriz. Onu ulusal ve yerel birçok dergide görsek de sık sık şiir yayımlamaması, şiirlerinin üzerinde çalıştığının bir göstergesidir.
Şairi kısaca anlattıktan sonra şiirlerinden söz etmeye başlayabiliriz. Naile Dire’nin şiiri erotik bir avaz olarak tanımlanabilir ancak bununla sınırlı kalmaz. Çünkü kendisi silahların patladığı, günahların savrulduğu, tamamen beyaz ve tamamen siyah hiçbir şeyin olmadığı bir şiiri sürdürmekte. Şiir yazanların “Genç şair“, “Kadın şair” şeklinde sığlaştırıldığı bu dönemde, evet, Naile Dire hem genç hem de kadın bir şair. Lakin onun gençliği ve kadınlığı sadece adının önüne gelebilecek sığ sıfatlardan ibaret değil. Şair, şiirlerinde de gençliğin, kadınlığın bir söylemini veriyor bize. Aynı zamanda bunu, edebiyat başta olmak üzere çeşitli disiplinlerin birikimiyle yapıyor. Buradan, şairlerin yaşının genç olması şiirlerinin olgun olmadığına işaret etmez anlamını çıkarabiliriz (çıkarmalıyız).
Şimdi onun, Varlık dergisi Nisan 2020 sayısında yayımladığı ve bu yazının başlığına da kaynaklık eden “gir benimle günaha bir akşamüstünde” şiirine bakalım. Şiir, “veyl bana ki, gitmek istiyorum” dizeleriyle başlıyor. Veyl kelimesi Osmanlıcada “Yazık, vah” anlamına geliyor. Hemen buradan şairin -belki edebiyat okumasından kaynaklı- Osmanlıca bir kelimeyi şiirinde kullandığını fark ediyoruz. “gürleşen ormanların üstünde/ bilmediğim bir renge bulandım elimi tut” dizeleri hem erotizmi hem de yabancılaşmayı ve yalnızlığı çağrıştırıyor. Şiir, “elimi tut”, “kızıla çal rengimi” seslenişleriyle başlıyor ve de “gir benimle günaha” seslenişiyle bitiyor. En çok dikkat çeken dizeler ise bence “örsem mi saçımı yaklaşsam mı omzuna/ ki veyl bana bir şey yok üstümde”. Bu dizelerin okuyucuda yarattıklarını Yeni e dergisi Eylül 2019 sayısında yayımlanan “buzun suya dönerken çıtırtısı adım” adlı şiirinde de görebiliriz. Bu şiir, başlı başına Naile Dire’nin şiir anlayışını ve üstünde durduğu konuları yansıtıyor desek yanlış olmaz. “gürültülü ve ateşliyim işte bundan/ yine de sana karşı sütyensizim/ sana karşı çözülmüş düğmelerim iliklerinden/ ve sana karşı silahım yok doğrultayım” dizeleri başta olmak üzere söz konusu şiir, hem bir kavgayı hem de büyülü bir yaklaşım anını andırıyor. Ayrıca bazı dizelere “be hey” diyerek başlıyor, bu da şiirindeki kavga-savaş imgesini netleştirmemiz açısından önemli gözüküyor.
Son olarak onun Sözcükler dergisi Ocak-Şubat 2019 sayısında yayımlanan “Türbülans” isimli şiirine bakalım ve bu şiire güçlü bir parantez açalım. Naile’nin hem genç hem de kadın bir şair olduğunu söylemiştik. Bu şiir 2014 yılında İran’da idam edilen Reyhane Cabbari’nin mektubuyla başlayan, onu anlatan bir şiir. Orta Doğu coğrafyasında her gün katledilen kadınları düşünürsek bu şiir hepimizin bir sesi olmalı. “düşlerimizi yakıcı bir ipe dizecekler/ kirli bir coğrafyanın depreminden kaçıp/ incineceğiz bulamayınca bir yer/ avrupalı kadınları düşüneceğiz, özgürlüğü.” dizeleriyle zaten tam da bundan bahsediyor şair. Her yer yokuş yukarı diyor, her erkek sille diyor öldürülen, tacize, zorbalığa mahkum kalan kadınların sesiyle. Kıskançoğlan şiirindeki “vuruyorum topukları, bana göre değil/ kimsenin kadını olmak -birinin arkasında” dizeleri de kadın özgürlüğünü vurgulamasının bir örneği. Bu açıdan Naile Dire’nin toplumdaki acıları konu eden ama sloganvari olmayan şiirlerinin de olduğunu söyleyebiliriz.
Tam anlamıyla “öteki”, tam anlamıyla “şair” olan şairimizin şiirde daha dikkatli olması gerektiğini düşündüğüm yerler de oldu tabii ki. Bazı şiirlerinde kafiyeye daha çok yer veriyor, bazı şiirlerinde ise kafiyeyi bir kenara koyuyor. Bu konuda ikileme düşmüş olabileceğini söyleyebiliriz. Bir de, “şiirler arasındaki bütünlük, ilişki” edebiyatın çok ince çizgilerde duran bir konusu. Alakasız şiirlerin olduğu bir kitap okuyucuyu koparır. Hakeza bir kitabın içinde bulunan şiirler arasındaki aşırı bağ da koparır okuyucuyu. Naile Dire’nin şu an o ince çizgide, okuru rahatsız etmeden durduğu gözüküyor ve elbette bu konuda yorum yapabilmemiz için öncelikle bir kitabı olması gerekiyor. Bu yüzden kısaca belirtmekten başka bir şey söylememizin bir anlamı yok. Şu anda ince ince işlenmiş bir tablo gibi duran şiirleri, ileride nasıl yankılanacak; zamanla göreceğiz…