Serkan Türk: İlk şiir kitabınız Hayaline Firar Edemeyenlerin Afsunu, ilk defa 1997 yılında yayımlanmış. Son kitabınız Stasis ise 2022 yılı sonunda okurla buluştu. Yücel Kayıran bugüne kadar dizelerini ulaştırdığı okurlarıyla nasıl bir bağ kurdu?
Yücel Kayıran: Tinsel bir bağ, metin taşıdığı anlam ve tinsellik üzerinden kurulan bir bağ. Metinle okur arasına hiçbir zaman girmek istemedim. Okur, metne yönelsin istedim. Kendimi, daima geri çektim ya da öne çıkarmadım, metnin gerisinde durdum. Bu sosyal medya için de böyle. Hesaplarım var ama orada ben söz söyleyen olarak mevcut değilim. Yazılarımı, yazılanları paylaşırım, o kadar. Araya girmem, paylaştığım şeyi takdim etmek için belki, o da çok az. Metin ile okur arasına girmek, biraz aktör olmakla da alakalı. Gerçi sanat böyle bir şeydir, aktör de olmayı gerektirir. Özellikle siyasal bağlamda.. Ama siyasal bağlamda da sanki henüz benim zamanım gelmiş gibi değil. Yaşadığım sürece de, gelmeyebilir o benim zamanım dediğim şey. Belki bunun için, metnin, yani şiirin de haklı görülmesi gerekecek. Her şey metinde var, oraya bakmak lazım. Başlangıçtan beri edebiyat ile hayatı ayrı tuttum. Şairin ya da yazarım, etkinlik içinde olması edebiyatla değil, hayatla ilgili. Yani okurla kurduğum bağ, metinsel bir bağ, metnin içinden kurulan bir bağ. Bu düşünsel olarak kurulan bir bağdır. Bu, dostluktur. Dostluk, düşünsel birlikteliktir, düşünsel olarak yalnız olmama durumudur. Ben araya girsem, belki duygusal bir etki, duygusal bir bağ olacak. Bunu istemiyorum sanırım.
“nasıl bir insan oldum sonunda.. geçimsiz, huzursuz ve huysuz
böyle güvensiz ve mutsuz bir yüz hasıl oldu bende
devletin kendine dahil ettiği hayatın dışına bıraktığı
çocukken bir sahibim var sanırdım, sökülerek dökülmüş içimden”
Serkan Türk: “Yazmak, konuşamamanın bir sonucu. Ve aynı zamanda dinlemenin bir sonucudur. Ben dinlemesini severim. Zamanı da dinlerim, metinleri de dinlerim, kişileri de dinlerim, hayvanları da dinlerim.” diyorsunuz bir söyleşinizde. Kişisel tarihinizle örülü bir şiir yazdığınızı söylemek yanlış olmaz. Şiirle neyi arıyordunuz ve neyi buldunuz? Başka türlerle ilişkiniz nasıl?
Yücel Kayıran: Şiiri, bir öz-hakikat şiiri olarak görürüm ben. Öze, kendinizdeki merkeze ilişkin hakikat. Dışardan bakıldığında itiraf şiiri denilebilir. Sırlar ve acılar, aslında bir ve aynı kavramı dile getirir. Sırlar, dile getirilemez olan acıdır. Kendimize ait içsel merkezde yaşanan yenilgi ve başarısızlıklardan oluşur. Ama kendimizden gelen başarısızlık veya yenilgi değildir bunlar. Ötekileştirmelerin, engellenmelerin, aşağılanmanın sonucunda yaşanan ve içsel olarak yaşanmaya devam eden yenilgiler. Yaşarız biter ama onunla içsel hesaplaşma daima devam eder. Bu bakımdan şiir bireyin tinsel hikayesidir. Yine bu bakımdan şiir, tarihin havını tersinden, egemenin kurduğu anlatının tersinden ezilmişlerin, mağlup edilmişlerin gerçekliğinden hareketle yazmak anlamına gelir benim için. Üstü örtülmüşleri, unutulmaya terk edilmişleri hatırlatmak, toprağın altını kazmak, bu yeni şiir kitabımın da ana sorunsalı oldu. Kitabın adı da bu bağlamda yer alır; Stasis.
Neyi buldum.. Biz, sadece başımıza bir felaket geldiğinde değil, şu işte değil bu işte çalışıyor oluşumuzdan kiminle arkadaş olduğumuza kadar, bütün bunları bireysel yazgı içinde algılarız. Oysa öyle değildir. Bütün bunlar, devletin, hükümetlerin, egemen olanların düzeni tesis etmek için aldıkları kararlar sonucu oluşur. Bir çocuğun babası işinden devletçe ya da iş veren tarafından ihraç edildiğinde, onun bütün yazgısı değişir. Bireysel yazgı, siyasal kararların sonucunda oluşur. Bu nedenle, Stasis, bireysel ve tekil olandan , yani kişisel tarihten başlar toplumsal tarihe doğru açılır. Bu süreç, Son Akşam Yemeği’nde başlamıştı, Efsus’a Yolculuk ile devam etti, sanırım Stasis’te sona erdi. Gibi. Sanırım Stasis’le yapmak istediğimi başardım, bu bakımdan kendimi rahat hissediyorum.
Bütün türlerle baştan beri ilgiliyimdir.. Şiir yazmaya başladığım yıllarda, ortaokul üçüncü sınıftı, roman ve öykü de yazıyordum.. Kalın kareli defter bitmişti ama roman bitmemişti.. Hâlâ saklarım. Resim yapmayı ve fotoğraf çekmeyi de çok severdim. Onları bıraktım, bırakmasam iyiymiş.. Ben yaratıcılığın bir bütün olduğu kanaatindeyim. Yaratıcılığın azmi, bütün türleri kapsar; nasıl ki bir şiir tek bir şiire sığmıyorsa.. Ama tabii şiir çok kıskançtır.
“hatıranın devamlılığı yok dünyada”
Yücel Kayıran: Stasis için “bir bütün şiir” tespiti için özellikle teşekkür ediyorum. Stasis zor bir kitap ama bir bütün. Bu beş bölümü oluşturan konular birbirinden farklı gibi duruyor ama sorunsal bakımından, temel tema bakımından tek kitap. Bir bütün. “Hem kendine hem yaşadığı topluma içeriden bakarak derinleşen şiirler” ifadesi de benim için önemlidir. Bilindiği gibi, şiirimiz geçmişte, bir dönem, “bireyci şiir”, “toplumcu şiir” diye ikiye bölünmüştü. Oradan gelen alışkanlıklar da olabilir; “hem bireyci hem toplumcu nasıl oluyor?” diye.. Yıllardır aşmaya çalıştığım poetik sorunlardan biriydi bu karşıtlık.. Öyle şey olabilir mi, şiir böyle bir hücreye hapsedilebilir mi, bireyci şiir toplumcu şiir diye. İnsan hem tinsel hem toplumsal hem de siyasal bir varlıktır. Tinsellik derken, ben aşkın bir şeyi, dünyanın üstünde ve ötesinde olan, oradan gelen bir şeyi anlamam. Tinsellik, bize yapılanların, başımıza gelenlerin, ötekileştirilmemizin, mağlumluğumuzun içimize sindiremediğimiz ahıdır, bu ahın kendini daima hatırlatmasıdır. Stasis, benim rahatladığım kitaptır diyorsam, bunu, bu sorunsalı da aştığım için söylüyorum.
Kurgudan çok deneyimin evrenselleştirilmesi. Benim hikayemin, aynı zamanda, başkasının hikayesi olarak dile getirilmesi. Bu projeyle olacak iş değil, ancak yaşamakla içinize çekebildiğiniz bir devamlılık.
“gelemem hiçbir şeyin üstesinden yiterse itidal
adaletten başka koruyucu yok kalbimin”
Serkan Türk: Şair arı kovanına çomak sokan, yangına körükle gitmeyi göze alan biri değilse nedir bu çağda? Yazmaya zorlandığınız konular oluyor mu?
Evet, dile getirilen bir konu var, sığasına girmediğim, etrafında dolanıp durduğum bir konu.. Aşk meselesi, şiirin en büyük konusu.. Bakalım nasıl yapacağım. Şiir yazmak her zaman zordur; her zaman sıfır noktasından başlamayı diler.. Şu an sıfır noktasındayım ve yüce bir dağın eteğindeyim.. Önceki dağlardan farklı bir dağ, nasıl çıkacağımı bilemiyorum.
“aşk bittiğinde döner insanın da gövdesi başlangıcındaki çamura”
Serkan Türk: “Şiiri okumak, şiiri sevmek herkesin hakkıdır ama anlamak herkesin hakkı değildir.” diyor İlhan Berk günlüklerinde. Yücel Kayıran’ın bu konuya bakışı nasıldır?
Yücel Kayıran: Hak, hakların vaat ettiği olanakların ihlal edilmesinde gündeme gelir. İnsanlar genellikle başına bir şey gelmez ise, yani güvenlik içinde yaşadığı sürece pek hak kavramından söz etmez. Hak kavramıyla ilgili en güzel ve geçerli tanım, Platon’a aittir. Hak için, ona ait olanın ona verilmesidir, der Platon. Öğrenci, yazılı kâğıdında 70’lik yanıt vermiş ise, not olarak 70 vereceksiniz. Sözgelimi 60 verirseniz, o öğrenciye ait olanı ona vermemiş olursunuz. Poetik meseleleri, hukuki terimlerle açıklamak biraz zor. Ama anlam meselesi modern şiirin ayırıcı özelliğidir. Dahası modern şiir, söz konusu şiirin nasıl okunacağı sorunuyla, nasıl okunması gerektiği bilinciyle ortaya çıkar. Çünkü modern şair, genelden ayrılan, tekilleşen, ayrıksı olan şairdir. Burada tekilleşen anlamdır, ayrıksı olan bakış tarzıdır. Bu durum da iki şeyi ortaya çıkarır: Poetika ve eleştiri. Modern şair, poetikası, yani onu başkalarından ayıran bir şiir anlayışı olan şairdir. Modern şiir, alımlama güzergâhı, eleştiriyle, eleştirel analizle oluşan bir şiirdir. Muzaffer İlhan Erdost, modern şaire, “anlamsıza kadar özgürsün” der. Çok güzel bir sözdür bu. Değerli şairimiz, sevgili İlhan Berk, “modern şiiri, herkes anlayamaz” demek istememiş sanırım, onun yerine “anlamak herkesin hakkı değildir” demiş, gibi gelir bana. Bir de şöyle bir şey var. Eleştiriye yukardan kibirli bir bakış vardır. Kendiliğindenlikle ıralı bir bakış tarzıdır bu, bir bilinç içermez. Bu bakış tarzı, modern şiir bilincinin oluşmadığı, bu bilinçten yoksun olunduğu dönemlere ilişkindir. Modern şiir, kendisiyle birlikte, modern poetika ile modern eleştiriyi getirmiştir. Yani, bu şiiri nasıl okumalısınız ve bu şiiri nasıl okumamız gerekir. Mesela şairler, yeni kitabı çıktığında, neden söyleşi yapıyorlar. Çünkü bu söyleşi vesilesiyle, bu kitabın ya da bu şiirin nasıl okunması gerektiğinin arka planını hakkında konuşurlar. Boş konuşma değildir bu, poetik açıklamadır. Cumhuriyet dönemi şiirimize, bugünden hareketle baktığımızda, son yıllarda şairlerin ya da yazarların, yapıtları hakkında söyleşi yapma gereksinimleri artmış ise, nedeni bu modern bilincin yaygınlaşmasıdır.
“annemin dili, ölmekte olan bir dil
ben çocukken ne güzel konuşurdu
nesnenin biçiminden doğar anlam
beni, bana öğretilen dil yoğurdu”
Serkan Türk: Her şair okuduklarının çağrışımlarıyla kendine anlatma olanakları bulan kişidir diyebilir miyiz? Yücel Kayıran’ın bunca yıldan sonra geri dönüp baktığında karşısına çıkan kitaplar, şairler, yazarlar, kahramanlar kimlerdir?
Ama bu yol buluş, kendisinden önceki şairlerle, onların şiiriyle hemhal olmayı gerektirir. Yani şairlik eğitimi, poetikanın keşfi, hem şairlik adabının keşfi bakımından mimesisi, yani taklidi gerektirir.
Soruya bir türlü yanıt vermediğimi düşünebilirsiniz, evet, biraz öyle. Ben, şiirimizin bütün şairlerini okudum, etkilendim, çok şey öğrendim. Belki de özellikle hayatta olmayanlardan şairlerden söz etmek gerekir. En başta, Tevfik Fikret.. Fikret, benim kahramanımdır da. Gençliğimde, Nazım Hikmet’i okurken heyecanlanırdım. Cahit Külebi’yi, Enver Gökçe’yi anmam gerek. Cumhuriyet dönemi şiirimizi Cemal Süreya’nın inşa ettiğini düşünürüm; Papirüs dergisindeki editörlüğü iyi analiz edilmelidir. Biz, yani herkes, yıllardır, onun bu inşası üzerinden yürüyoruz. Bu noktada, Ahmet Oktay’ı, şiirimizde bir dönüm noktası olarak görürüm; belki İkinci Yeni’yle başlayan şiirimizi, modern Marksist bir poetika düzeyine o getirdi. Ve Can Yücel.
“nane şekeri sarıyoruz evde.. Güney Sanayi fabrikasının
arkasında evimiz.. istasyona yakın, tren yolunun kenarında
asker sevkiyatı var Mersin’e.. motorlu trenin penceresinden
sevinç çığlıkları içinde.. ölüme giderken böyle sevinir mi insan”
Serkan Türk: “Son dönemde pek acı çekmeden, sıkıntı çekmeden pat diye bir yerlere gelen, bir yerlere çıkarılan insanlar var. Benim için ‘zaman eleği’ çok önemlidir. O elekten kimler düşecek, kimler kalacak bunu yine zaman belirleyecek. Ön yargı olabilir ama bu elekten bugün için gündemde olan birçok kişinin düşeceğini düşünüyorum,” diyor Cemil Kavukçu bir söyleşisinde. Çağdaş yazarlarla ilgili yaptığı bu tespitler dikkat çekici. Daha yolun başında olanlara bugünün koşullarına göre Yücel Kayıran neler söylemek ister?
İlk Yayın: KE