Prof. Dr. Ahmet Sarı’nın Edebiyat ve Utanç: Franz Kafka’nın “Dava”sından Hareketle Edebiyatta Utancın Arkeolojisi adlı kitabı Eylül 2019’da Ketebe Yayınları bünyesinde yayımlandı. İlk başlığı “Öldükten Sonra da Hayatta Kalan Utanç” olan kitap, Romen rakamlarıyla altmış yedi bölüme ayrılır. Yazar, ilk bölüm haricinde başlık kullanmaz. Kitabın odak noktası “insanlığı kurtarabilecek” olan ‘utanç’tır. Sarı, insanın temel duygularından biri olan utancı Franz Kafka’nın Dava’sından yola çıkarak, başka edebiyat metinlerini ve filmleri de örnekleyerek tartışır. Kitabın başından sonuna kadar Dava’nın Josef K.’sının suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğu, suçluysa suçunun ne olduğu, suçlu değilse neden infaz edildiği, öldükten sonra ondan geriye neden utancın kaldığı sorgulanır. Sarı, bununla birlikte Dava romanında otobiyografik izleri arar, kurguyu gerçeğinden yakalamaya girişir. Çoğunluğu Dava romanıyla ilgili çeşitli çizim ve resimlerle çalışmasını zenginleştirir.
Franz Kafkadan Josef K.’ya Tevarüs Eden Utanç
Josef K., romanın başında yatak odasında yargılanır ve suçunu bilmez. Roman boyunca aklanacağı yeri arar, romanın sonunda eşlikçiler tarafından bir taş ocağına götürülür, kalbine batırılan bıçağın iki defa çevrilmesiyle “bir köpek gibi” öldürülür. Anlatıcıya göre Josef K.’nın utancı o öldükten sonra bile devam edecektir. Romanı genel hatlarıyla özetleyen Sarı için romanın final bölümü mühimdir: “Ama beylerin birinin eli K.’nın gırtlağına sarılırken, öteki bıçağı yüreğine sapladı ve iki kez çevirdi. K., kaymakta olan gözleriyle yüzünün hemen yakınında başları yanak yanağa dayanmış olarak kararı izleyişlerini gördü. ‘Bir köpek gibi’ dedi, sanki utanç, ondan sonra da hayatta kalacaktı.” (s. 15)
Josef K., romanın başından itibaren davayı ciddiye almaz, dava sürecinde davayı temsil eden insanlarla alay eder, davasının arkasında durmaz ve onu terk eder (s. 19). Romanın sonuna gelindiğinde ise, infazı gerçekleştirecek olan iki adama kendini bir köpek gibi teslim eder (s. 20). “Köpek gibi” ifadesinin üzerinde duran Sarı, “köpekler nasıl insana bağımlı yaratıklarsa, Josef K. da yasanın boyunduruğu, yasanın baskısı altında, iradesi elinden alınmış bir canlı olarak ölecektir” cümlesini sarf eder (s. 22).
Sarı, öldükten sonra da devam eden bir utancın, ölen kişi için yeni bir umudun, merhametin, affın, mağfiretin kapısını açabileceğini belirtir. Ölen bedenden kurtulmuş bir utancın, varacağı bir yeri/alıcısı olmalıdır. Bu da yasadır: “Metnin göğüne gerinen, her yerde müheyya var olan, o ezel ebed panoptikondur. Yasa’dır, yani tanrıdır.” (s. 22)
Sarı’ya göre “utancın büyüklüğü ve kadimliği elbette utanan için bir yüz aydınlığıdır. (…) Büyük bir günah işlendiğinde varlıkta oluşan utancı ancak aynı utanç (tövbe) eski yerine getirebilir. ‘Ancak yaralayan mızrak, yarayı iyileştirir.’” (s. 66)
Josef K.’nın utancı, onun “varlığına yeni bir anlam, daha değerli bir ‘oluş’luk katacaktır. Josef K. bir köpek gibi ölse de yalnız insanlara has bir duygu olan ve insanı değerli kılan utanç duygusu ile, bunu ancak insanların hissedebileceği bir duygu ile ölmektedir. Nietzsche’nin Zerdüştü’ü için utanç nasıl insanlığın tarihiyse, köpek gibi ölen Josef K. aşağılığını, hayvandan ayrılışını utancı ile gerçekleştirir.” (s. 67) Sarı’ya göre, “insanı hayvandan ayıran şey Josef K.’nın suçunun lekesini oluşturur.” (S. 67)
Dünyadaki Bütün Utançların Kaynağı
Sarı, utancın menşeini Hz. Âdem’in yediği yasak elmada bulur. Nasıl ki yasak meyve bedeni ve ruhu değiştirdiyse o vakit Allah’a karşı köklü bir utancın da mayası atılır: “Rab karşısında Hz. Adem’in utancının uçsuz bucaksız gayyasına düştüğünü, yüzündeki elma kızarıklığının onun felaketi olduğunu, söz verdiği rabbine karşı sözünde durmadığını, hulfülvaad ettiğini ve bir nevi tanrının kendisine emanet ettiği bedeni ve ruhunu yasak meyveye karşı koruyamadığını da görmüş olduk böylelikle. Dünyadaki tüm utançların kaynağı aslında Hz. Adem ve Hz. Havva’nın şeytana kanarak yedikleri yasak meyvenin zehriyle bedenlerindeki üryanlığı hissetmelerine gider.” (s. 68)
Utanç, insanda meydana getirdiği yüz kızarıklığı sebebiyle olumsuz bir duygu olarak düşünülse de utanç “insan iradesinin bekçisi”dir (s. 68). Kişinin cinsiyeti, yaşı, uyruğu, etnik grubu, milleti, milliyeti, sağlıklı ya da sağlıksız oluşu, engelli oluşu olmayışı, utanç renginin farklı olmasını etkileyebilir (s. 69).
Kitabın XVIII ve XIX. bölümlerinde Sarı, utanca dair kuramsal bilgiler verir. Ona göre, “korkunun çocuğu” olarak nitelendirilebilecek utanç, insanı yalnızlığın kucağına iter; bünyesinde hem şifa hem de zehri barındırır: Herkeste bulunması gerekli olan ‘güzel bir utanç, insanın vicdanının sesi olabilirken; korku ve kaygıyla beraber dozu aşırıya kaçmış utanç, insanı varlık acısına ve korkusuna götürebilir (s. 70). Bununla birlikte insanın utançtan kaçması mümkün değildir. Nitekim “utanç, varlığımızın derinlerine, içine sokulmuş bir köstebek gibi çıkacağı zamanı bekler.” (s. 71) Utancın yüzlerde belirmediği toplumlarda utanç eşiğinin düştüğü ve utancın insana sunacağı sonsuz iyiliklerin tehlike altına girdiği fark edilir (s. 71).
Güzel Bir Utanç, Kurtuluşumuz Olabilir mi?
Kitabın XIX. bölümünde Sarı, büyük harflerle bu soruyu sorar: “Güzel bir utanç, kurtuluşumuz olabilir mi?” Sarı’nın yönelttiği bu soru, toplumda utanç duygusunun yok olmasından doğar. Ona göre, modern zamanlarda ve günümüzde insanoğlu her şeyden önce utanç duygusunu yalama hâline getirmiştir. Bu duygu yüzden çekilince insanın yıkımı gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Sarı, “dünyayı bir tek utanç kurtarabilir” kanısına varır: “Ben de, Joseph K.’nın kalbine bıçağın batırıldığı ve hunharca öldürüldüğü zaman insanlığı ancak güzel bir utancın, utanç duygusunun, o kadim yüz kızarıklığının, başkalarının bile görmesini istemediğimiz yüz kızarıklığımızın kurtaracağına inanıyorum. Dünyayı utanç kurtaracak. Yüzün kıpkırmızı kesilmesi. Yüze inen o alacakaranlık. Kanın kızgınlıktan değil, şefkatli ve içgüdüsel saflığından yüzde birikme durumu kurtaracak. Yüzümüzün alacakaranlık hali. Bizleri ancak o hal kurtarabilir. Güzel bir utanç.” (s. 73)
Suç, Ceza ve Utanç
Sarı’ya göre, bugün suç ve cezadan önce insanların içine “insanın kendi içindeki anayasa” olan utancın yerleştirilmesi gerekmektedir. Şiddet, suçluluk temelinde ele alındığı zaman, insanda utancın hacminde bir azalma görülür. İnsan ruhunda yer alan utanma duygusu, insanı iyiliğe götürecek temel duygu ise, bu duygu imha edilmemelidir. Zira insanlığım utancından daha yüce bir duygu bulunmamaktadır (s. 76).
Utanç, Yaratılana Özgüdür
Yine Sarı’ya göre, utanma duygusu sadece insan için değil, feleklerde yaratılmış bütün canlılarda yer alan bir duygudur. Yalnızca, ‘yaratıcı’ olan Allah utanmaz; insan yaratılmıştır ve utanır, yüzü kızarır, başını eğer, bakışını kaçırır (s. 86).
Erzurum’da ikamet ettiği bilinen Sarı, çalışmasının sonunda “Artvin, Kafkasör 23.03.2019” şeklinde yer bildiriminde bulunur. Kitabın odağının Kafka olması nedeniyle bu bildirim manidardır. Daha önce de Psikanaliz ve Edebiyat, Edebiyat ve Suç adlı çalışmaları kaleme alan Sarı, Edebiyat ve Utanç kitabıyla edebiyatın içindeki arayışını devam ettirmektedir…