“Ben, Pozdnişev’im.
Biraz önce değinmiş olduğumuz tatsız olayı geçirmiş,
yani karısını vurmuş bir adamım.” (s. 22)
Adını Beethoven’in 1803 yılında bestelediği “Kreutzer” adlı sonatından olan Kreutzer Sonat, bir tren yolculuğunu anlatan çerçeve anlatıyla başlar. Bir kadın ve bir avukat; kadın, aşk ve boşanma gibi konular üzerinde münakaşa ederken, araya romanın başkişisi Pozdnişev girer. Karısı tarafından aldatılan ve bu yüzden karısını öldüren Pozdnişev, bekârlık hayatında kadına bakışını, aşk algısını, cinsellik üzerine düşüncülerini, evlilik serüvenini ve onu karısını iten sebepleri anlatıcıya anlatır. Dolayısıyla metindeki ana anlatı, Pozdnişev’in başından geçenlerdir. Anlatıcı, Pozdnişev’in başından geçenleri eğer ona acı vermeyecekse anlatmasını ister. Pozdnişev, “hayır, susmak acı veriyor” diyerek acısını dindirmek için anlatmaya başlar. Onun anlattıkları arasında olumlu bir cümleye hiç rastlanmaz. Kadınların tamamını kötü bilen, aşkı tamamen yok sayan ve bütün dünyayı bir genelevden ibaret gören karamsar bir şahsiyettir Pozdnişev… Onun penceresinden bakıldığında kadın, aşk, cinsellik ve evlilik nasıl gözükmektedir? Şimdi bu konuda öne çıkan dikkatleri irdeleyeceğiz.
Tıpkı morfin, içki ve sigara gibi şehvet de bir kere denendikten sonra alışılan ve kişiye düşkünlüğe iten bir alışkanlıktır. Şehvete bir kere yönelen erkek, kadınlara bir daha temiz ve kardeşçe duygularla yaklaşamayacaktır (s. 27).
Aşk, şehvet duygusuna giydirilmiş süslü bir kıyafettir:
Pozdnişev’e göre aşk, bir uydurmadan ibarettir. Zira ona göre aşk denilen duyguyu her erkek, her güzel kadına karşı hisseder (s. 20). Bir mum nasıl ki hayat boyu yanamazsa, bir kadın yahut erkek de hayatı boyunca tek bir kişiyi sevemez. Bu ikisine de inanmak gülünçtür. Ona göre insanlar, yalnızca çiftleşmek için evlenirler (s. 21). Pozdnişev, bu iddialarını ilerleyen sayfalarda kendi evliliği üzerinden örnekler: Eşiyle evliliğinin ardından aralarında derin bir uçurum meydana gelir; her gün kavga edip birbirlerinden nefret ederler. Ona göre şehvet arzularının tatmininin ardından onlar, “artık karşı karşıya duran, birbirinden alabildiğine zevk almaya bakan iki bencil insan”dır (s. 44). Esasında o, karısını, bıçakladığında değil tam da bu anda, arzusu tükendiğinde öldürmüştür (s. 47).
İnsanlığı unutulan bir şehvet aracı olarak kadın:
Toplumda, kadının bir insan olduğu çoktan unutulmuştur. Kadın, yalnız şehvet için düşünülen, vücudu erkeği cezbeden bir doyum aracı hâline gelmiştir. Üstelik, kadının çekici gelmesinin de ötesinde çoğu erkek, cinselliği sağlığa yararlı görerek yahut doğa kanununun gerektirdiği bir ihtiyaç sayarak kadına yönelirler. En şairane aşklarda bile manevi değerler değil, kadının maddî tarafı erkeği etkiler. Kadının mezkûr pozisyonu onu köle hâline getirir (s. 50). Kadınlar her ne kadar özgürleşip erkeklerle aynı haklara sahip olsalar da kadın hakkındaki düşünceler hiç değişmemiştir.
Sefayı ve fuhşu besleyen toplumdur:
On altı yaşına gelmeden geneleve giden ve ‘kendisini kirleten’ Pozdnişev, büyüklerinden bu hareketinin aleyhinde bir söz işitmez. Bilakis, saygı duyduğu insanlar, cinselliğin faydalı olduğunu belirterek onu buna teşvik ederler. Bu konuda hükûmetin de tavrı farklı değildir. Nitekim, genelevlerin düzenli çalışmasını devlet sağlamaktadır. Doktorlar da bunun bir ihtiyaç olduğunu vurgulayıp gençleri ahlaksızlığa sevk etmektedirler. Pozdnişev burada şöyle bir iddiada bulunur: “Frenginin tedavisi için harcanan çabaların yüzde biri, ahlaksızlığı yok etme yolunda harcansaydı sifilisin kökü çoktan kururdu. Oysa çabalar ahlaksızlığın, kötülüğün ortadan kaldırılmasına değil de onu teşvike, olabildiğince tehlikesiz hale getirmeye harcanıyor.” (s. 26)
Güzellik insana her şeyi iyi gösterir. Güzel bir kadın saçmalasa dahi bu erkeğe bir hikmetmiş gibi gelir. Güzel kadının çirkin sözü yahut davranışı bile erkekte hayranlık uyandırır.
Sosyete kadınlarının genelevdeki kadınlardan farkı yoktur:
Hem sosyete kadınları hem de genelevdeki kadınlar, avlarını yakalamak için her çareye başvururlar. Aralarında hiçbir fark bulunmamaktadır. Eğer bir fark bulmak gerekiyorsa, toplum olarak, kısa bir süre fahişelik yapan küçümsenir, devamlı fahişelik yapanlar ise toplum nezdinde daima saygı görür (s. 32).
Erkek, kadını seçmez, kadın kendisini ‘tercih ettirerek’ erkeği seçer:
Tıpkı ezilmenin intikamını para hâkimiyetiyle alan, diğer insanları ticaretle vuran Yahudiler gibi kadınlar da kendilerini bir şehvet aleti olarak gören erkeklere karşı şehvet silahını kullanırlar. Böylece erkeklere hükmedip onları avlarlar. Dolayısıyla bir tercih söz konusuysa, bariz olan kadının tercihidir (s. 36).
Kadınlar, insanoğlunun onda dokuzunu köleleştirmiştir:
Dünya üzerindeki çoğu fabrika lüks arabalar, mobilyalar, kadın bibloları yapmakla uğraşır. Milyonlarca insan kadın kaprisleri yüzünden fabrikada ağır koşullar altında çalışır. Hâliyle, kadınlar insanoğlunun onda dokuzunu köleleştirmiş ve en ağız iş esaretine mahkûm etmiştir (s. 36).
“Kadına şehvetle bakan, onunla zina etmiştir”:
Tolstoy, İncil’den iktibas yaparak bu cümleyi romanına yerleştirir. Kadına şehvetle bakmanın zina ile eşdeğer sayılması son derece normaldir. Fakat, Tolstoy’un bu cümlenin ardından sarf ettiği cümleye katılmak güçtür. Ona göre bu söz, yalnızca kadınları değil “aynı zamanda, hatta en çok insanın kendi karısını da hedef alıyor” (s. 43).
Sonuç olarak şunları söylemek mümkündür: Kreutzer Sonat, Tolstoy’un tezli bir romanıdır. Normal şartlarda yazar bir kurmaca metin yaratırken, okuyucuya aktarmak istediği fikirleri metnin içinde eritir, tezini satırların arasına gizler. Burada Tolstoy, bunun tersini yapar. Kadın, cinsellik ve evlilikle ilgili düşüncelerini ‘açık’ bir şekilde ve uzun uzadıya anlatır. Hatta bazı sayfalarda, okunan sayfaların bir roman sayfası olduğu unutulur. Üstelik romandaki düşüncelerin itibarî bir metnin parçası olduğu, dolayısıyla Pozdnişev’in hayat deneyimiyle alakalı olduğuna kanaat getirmeye de imkân yoktur. Bunlar Tolstoy’un kendi fikirleridir. Biz bunu Tolstoy’un romanın bitimine koyduğu “Sonsöz”den anlıyoruz. Bu romanı okuyanlar aşkın varlığı noktasında tereddüde düşebilirler. Tereddüde düşenlerin, âşığı olduğu Nuran’ı bir din, kendisini ise bu dinin tek mümini sayan Mümtaz’ı tanımalarını, Huzur’u okumalarını tavsiye ederiz…