Servet-i Fünûn döneminde münekkitliğiyle öne çıkan Ahmet Şuayb’ın Hayât ve Kitâblar isimli eseri ilk olarak Musavver Servet-i Fünûn Gazetesi’nde yayımlandıktan sonra 1317/1901 yılında Matba’a-i Hukûkiyye bünyesinde basılır. İkinci baskısı ise 1329/1913 tarihinde gerçekleşir. 2018 yılında Çizgi Kitabevi bünyesinde yayımlanan kitabı önce latinize edip daha sonra sadeleştirerek yayıma hazırlayan Prof. Dr. Erdoğan Erbay’dır.
Erbay, kitabın sunuş metninde bu kitap için “Avrupa pozitivizmini yakından tanımaya çalışan bir düşünürün, özellikle birinci kaynaklardan faydalanarak hazırlamış olduğu bir eserdir” izahatını yapar.
Çizgi Kitabevi bünyesinde yayımlanan kitap asıl metnin öncesinde, “Giriş” kısmıyla başlar. Bu bölümde Erbay tarafından Ahmet Şuayb’ın hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilir. Devamında Hayat ve Kitâblar’a dair bir değerlendirme yapıldıktan sonra, kitaba dair görüşlere yer verilerek bu bölüm sonlandırılır.
“Giriş” kısmından sonra Hayât ve Kitâblar (Çevriyazı) (s. 29-304), Hayat ve Kitaplar (Sadeleştirme) (s. 305-578) bölümlerinde önce kitabın latinize edilmiş hâli, daha sonra ise sadeleştirilmiş şekli sunulur. Son olarak “Ekler” kısmında (s. 579-582) kitabın Osmanlı Türkçesindeki Arap harfli basımına dair görsellere yer verilir.
Kitap “Hippolyte Taine”, “Gabriel Monod”, “Ernest Lavisse ve Büyük Frederic”, “Gustave Flaubert”, “Niebuhr”, “Ranke” ve “Mommsen” başlıklarından müteşekkildir. Söz konusu yedi isim, Batı Aydınlanmasında oynadıkları rol bakımından önem arz eder. Bu kişiler, on sekiz ve on dokuzuncu yüzyıl Batı dünyasında pozitivist düşünceyi benimseyerek uygulayan kimselerdir.
Kitaba genel hatlarıyla bakılacak olursa; Ahmet Şuayb, “Hippolyte Taine” kısmında ilk olarak “zamanın en büyük filozofu” olarak nitelediği Taine’nin hayatı ve şahsiyeti hakkında bilgi verir. Taine’nin öne sürdüğü ırk, ân, çevre ve üstün yeti kavramlarının üzerinde durur. Daha sonra Taine’nin eleştirmenliğine değinir. Taine’nin eleştiriye fennî bir şekil vermesinin altını çizen Şuayb, bu bağlamda ırk-eser-yazar-toplum ilişkisine değinir. Devamında Taine’nin tarihçiliğine kapı aralar. Taine için tarihin bir fen olduğunu, onun tarih ve eleştiriyi bir fen yapmaya çalıştığını dile getirir. Taine’nin tarih alanında da çevre, ırk ve ânı düstur edindiğini vurgulayan Şuayb, sonrasında Taine’in filozofluğunu pozitivizm ve determinizm açısından izah eder. Bu bölümün devamında ise “Ek” başlığı altında felsefe ve edebiyat tarihi bakımından Avrupa’dan bir fihrist sunar.
“Gabriel Monod” bahsinde Monod’u “hakikatin, her ne olursa olsun bildirilmesinin daima faydalı olduğunu benimseyen ve uygulayan tarihçilerden” olarak tanımlar.
“Ernest Lavisse ve Büyük Frederic” bölümünde Lavisse için Fransa’nın en ünlü ve erdemli tarihçilerinden olduğu bilgisini verir. Bütün mesaisini Fransızların fikrî terbiyesine harcadığını düşündüğü Lavisse’yi tarafsız olup kendisini fikrî ve nefsî eğilimlerden kurtardığı için tarihçilik noktasında takdir eder. Büyük Frederic’e dair yazmış olduğu iki kitabı eserlerin en nefisleri olarak görür.
Flaubert bölümü içinde “Edebiyat Dâhileri” başlığına yer veren yazar, natüralizm hakkında malumat verir: Natüralistlerin aradıkları şey, araştırma sayfalarıdır. Tasvirlerin doğruluğu ve vesikaların yeniliği onlar için önem arz eder. Onlar bu şekilde romanları masal ve yalandan kurtarırlar. Flaubert’ten sonra Goncourtlar, Daudet, Zola ve Maupassant bu akımı devam ettirir. İçlerinde bu akımı Maupassant kadar başarıyla uygulayan yoktur. Hiçbir yazar onun kadar gayrı şahsî olmamıştır. Bu edebiyat dâhilerinin hepsi fenne gönül bağlamıştır.
Flaubert’in üslûbunu takdir edip titizliğine dikkat çeken Şuayb; onun bir virgülün yerini tayin için saatlerce düşünen bir edip olduğunu, bir kelimeyi otuz kırk satır geçmeyene kadar tekrar kullanmadığını, onun nezdinde bir sayfa güzel nesir yazmanın bir sayfa güzel şiir yazmaktan zor olduğunu, üslûbunun tunç kadar sert, altın kadar parlak olmasını istediğini ifade eder. Aynı bölümde, Fransa’da gerçeklik ekolünün Madame Bovary ile kurulduğunu, kitabın baştan sona kadar hakikatle dolu olduğunu, içinde şahsiyetten hiçbir eser olmadığını dile getirir.
“Niebuhr” bölümünde, Niebuhr’un hayatı hakkında bilgi verdikten sonra onun Avrupa’da “Tenkit Tarihi’nin kurucusu olarak tanındığını ifade eder. Devamında onun hakkındaki değerlendirmeleri şunlardır: Tarihî araştırmalarda Niebuhr’un eşine rastlamak zordur. Hakikati önceleyen bu isim, fennî kuvvetleri esas alır. Fen hakkında dindarca bir hürmete sahiptir. Fennî tenkidi icat eden kendisi olmasa da bunu bütün bir milletin tarihine uygulaması bakımından önem arz eder. O, ilmî bir tarihçidir. Kullandığı araştırma yönteminin pozitif ilimlerdekinden farkı yoktur.
“Ranke” bölümünde, Ranke’nin tarihçiliği üzerinde duran Şuayb, onun tarihçilik noktasında pek az millî olduğunu, millî olmaktan çok insanî olduğu ifade eder. Onun da Niebuhr gibi eserlerinde özel his ve fikirlerini açığa vurmadığına dikkat çeker. Tarihe yaklaştığında kendi hislerini uzakta bırakan bu tarihçinin, tarihî hakikatin kölesi olduğunu belirtir.
“Mommsen” bölümünde, Mommsen’in fennin belirli bir daire içinde sıkıştırılmasına karşı olup genel olmasına taraftar olduğunu ifade eder. Tarihe ait tabloların resmini çizmede, çağdaş tarihçiler arasında onunla sadece Ernest Renan’ın kıyaslanabileceğini belirten Şuayb, Mommsen’in de H. Taine gibi tarih için bütün fennî ve ilmî keşiflerden faydalandığını; onun tarih felsefesinin “hayat için düello” olduğunu; Mommsen’in, Germen ırkının yanında diğer ırkları küçük gördüğünü ve taraflı bir tarihçi olduğunu dile getirir.
Hayât ve Kitâblar, Beşir Fuad’ın izinden gidip okuyucuyu da kendi izine davet eden bir Türk münevverinin pozitivizm ve determinizmi Avrupa’daki savunucularını örnekleyerek izah etmesi bakımından önem arz eder. Kitabın kütüphanenin tozlu raflarından okuyucuya ulaşması noktasında, metni latinize edip sadeleştirerek bir bakıma köprü kuran Prof. Dr. Erdoğan Erbay’a Türk okuyucusu şükran borçlu…