Nefes aldığı müddetçe muttasıl sükûttan yakınan Tanpınar, yetmişli yıllardan itibaren sükûtu yarabilmiş ve günümüzde mezkûr sükût karşısında zaferini ilan etmiştir. Nitekim hakkında bu kadar tez, kitap, makale ve bildiri yazılmış ikinci bir edibimiz bulunmamaktadır. Hakkında yazılan metinlerle bugüne kadar Tanpınar ve eserlerine farklı zaviyelerden bakılıp farklı yorumlar dile getirilmiş olsa da ne Tanpınar ne de onun roman ve hikâyeleri hastalık dikkatiyle ele alınmıştır.
Kopernik Kitap bünyesinde yayımlanıp geçtiğimiz ay raflarda yerini alan Ahmet Hamdi Tanpınar’da Hastalık adlı kitabımız, Tanpınar’a ve onun roman ve hikâyelerindeki kişilere hastalık dikkatiyle yaklaşarak yukarıda dillendirdiğimiz eksikliği gidermek gayesini gütmektedir.
Biz bu çalışmada Tanpınar ve eserlerine hastalık dikkatiyle bakarken hem fiziksel hem de ruhsal hastalıkları araştırdık. Ancak burada esas dikkat çekmek istediğimiz şey çalışmanın ruhsal hastalıklar kısmıdır. Nitekim bugüne kadar, –birçok sanatkâr gibi– Tanpınar’ın (da) psikolojisinin sağlıklı olmadığı hep dillendirildi; ancak bu psikolojide yolunda gitmeyen neydi, hiç merak edilmedi. Oysa Tanpınar, günlük ve mektuplarından anlaşıldığına göre ciddi psikolojik sancılar çekmiştir. Tanpınar’ın zembereği bozulan haletiruhiyesi bir enkaza dönüşmüştür. Biz bu enkazı hazırlayan sebepler üzerinde durarak bu sebeplerin onun psikolojisinde hangi tür yaralanmalara sebebiyet verdiğini araştırdık. Psikiyatri kitaplarından yardım alarak Tanpınar’ın psikolojisine dair önemli yorumlarda bulunduk.
Psikolojik hastalıkların yanı sıra fiziksel hastalıklar konusunda da şanssız bir yazarla karşı karşıyayız. Fıtık, hemoroid, ürtiker, damar sertliği ve daha nice rahatsızlık Tanpınar’ın yakasını bırakmaz. Bedeninin her noktasından arıza sesleri yükselir. O, Mehmet Kaplan’a yazmış olduğu 31 Aralık 1958 tarihli mektupta “Hülâsa her laboratuvarda biraz kanım var.” cümlesini sarf ederek bedensel rahatsızlıklar konusundaki talihsizliğini veciz bir şekilde ifade eder.
Biz söz konusu rahatsızlıkların hiçbirini atlamadan hepsine çalışmamızda yer verdik. Bu hastalıkların Tanpınar’ı konu edinen biyografik anlatılara ne ölçüde yansıdığını ele aldık. Bununla beraber Tanpınar’ın aile ve çevresinde görülen hastalıkları da ayrıca değerlendirdik.
Hastalıklardan yakasını kurtaramayan Tanpınar, kurgusal zeminde hayat verdiği anlatı kişilerinin de hastalıktan yakalarını kurtarmalarına müsaade etmez. Onun roman ve hikâyelerinde zatürreden frengiye, çiçek hastalığından romatizmaya kırkın üzerinde bedensel hastalığa rastladık. Tanpınar’ın, kendi hayatında yaşadığı fiziksel hastalıkları daha iyi betimlediğini fark ettik.
Çalışmanın “Ön Söz”ünde yaptığımız gibi, burada da Tanpınar’ın “Selam Olsun” şiirine vurgu yapmak niyetindeyiz. Bu şiirin son dörtlüğü “Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan / Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan / Dönmeyen gemiler oldu açıktan / Adımızı soran, arayan var mı?” mısralarından müteşekkildir. Ahmet Hamdi Tanpınar’da Hastalık adlı çalışmamız, bir anlamda bu şiirin son mısraına cevaptır. Tanpınar’ın, adını “soran, arayan” herkese selamını iletiyoruz…