“ …
Dostluk açısından talihli bir insandır Abidin. Yerli- yabancı, sayısız gerçek dostu olmuştur. Orhan Veli ve Sait Faik’le iki kardeş gibidir. Melih Cevdet ve Oktay Rıfat’la da öyle.
Yabancılardan, Gertrude Stein’ dan, Picasso’dan tutun, Tzara’ ya, Aragon’a, Elsa’ya, Prevert’ e uzanan bir dostlar dizisi…
Belki burada, dostluk sözcüğünü zorlamam gerekiyor. (Abidin’in, dostlarını nasıl sevdiğinin, onlara nasıl toz kondurmadığının tanığı olmuşumdur.)Ama Nâzım söz konusu olduğunda bambaşka bir şey söz konusuydu. Dostluk sözcüğünün yetersiz kaldığı, dostluktan öte, dostluğu aşan bir şey.
Nâzım, sözcüğü sakınmadan söyleyeceğim, (Abidin hayatta olsaydı, eminim bir tepki göstermezdi) bir “idole”dü Abidin için. Onun her yazdığına koşulsuz hayranlık duymuyordu. Kimi mektuplarında, Nâzım’ın tiyatro anlayışını eleştirmiyor değildi. Ama, önünde sonunda, herkes bir yana, Nâzım bir yanaydı. Nâzım da, Abidin’i hem bir kardeş, hem bir yoldaş, hem de bir sanatçı olarak seviyor, sayıyor, önemsiyordu…” (s.8-9)
Kitaba yazdığı sunuda; Nâzım Hikmet’in birçok şiirini, sıcağı sıcağına Dinolara gönderdiğini, onların da Fransa’da bu şiirlerin çevrilmesini, yayımlanmasını sağlamaya çalıştıklarını, bu kitabın ikinci baskısını Nâzım Hikmet’in Güzin ve Abidin Dino’ya yazığı, şiirlerinin de eşlik ettiği mektuplarla zenginleştirmek istediklerini ve kitabın ikinci bölümüne Nâzım Hikmet’in bu mektuplarını aldıklarını belirtiyor Ferit Edgü.
Edgü, Abidin Dino’nun yerli-yabancı sayısız gerçek dostunun olduğunu ama Nâzım Hikmet’in Abidin Dino için dosttan öte, bir idol olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
“Abidin ve Güzin, Nazım yaşarken de, öldükten sonra da, onun yapıtlarının, Fransa’da tanınması için ellerinden geleni yaptılar. Abidin, Nâzım’ın, çeşitli ülkelerde yayımlanan kitaplarını resimledi. Şiirlerini çevirdi. Gerek devrimci serüveni, gerek sanatı üzerine yazılar yazdı.”(s.9)
Edgü; sunusunun başında, Abidin Dino’nun ölümünden üç yıl önce, genç dostu, Fransız şair Andre Velter ile France Culture radyosu için yaptığı üç uzun söyleşinin bir yerinde Nâzım için söylediklerini aktarıyor:
“O sıralar ünlü şairler, yazarlar, gazeteciler vardı çevremde, ama onların arasında biri vardı ki benim için odak noktası oydu. O da Nâzım’ dı. Uzun boylu, sarışın, mavi gözlü, o da benim gibi sürekli olarak hareket halinde. O da benim gibi günlük ekmeğini kazanmak için ufak tefek işler yapmakta. Ama olağanüstü güzellikte şiirler yazmış biri. İlk kez bir kitabını yayımlıyor o sıralarda. Ve ben yanılmıyorsam onun bu kitabını (Sesini Kaybeden Şehir) resimleyen ilk ressamım. Öyle sanıyorum ki ressamdan çok ozan dostum oldu. Bunların arasında Nâzım’ın, doğrusu apayrı bir yeri vardır. Nazım’ı tanıdığımda, ben, çiçeği burnunda bir karikatürist olarak çalışıyordum bir gazetede. Nâzım ise aynı gazetede düzeltmen olarak çalışıyordu. İkimiz de hayatımızı kazanmak için bu işleri yapıyorduk. Ama Nâzım hiç şikâyet etmezdi. Moskova’da fütürist ve konstrüktvist ressamların yapıtlarını görmüştü. Benim çizdiklerime bakıp bunları ilginç bulduğunu söylüyordu. Bir gün yayımlanacak ilk kitabını resimlemek isteyip istemediğimi sordu. Kitabın adı: Sesini Kaybeden Şehir’di. Bu kitap için birtakım şeyler çiziktirdim. Sanırım pek fena olmadı. Hayatım boyunca Nâzım’ın son günlerine değin, hatta ölümünden sonra da onun yapıtıyla olan bu karşılıklı ilişki devam etti. Bir şiirinde, ‘Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?’ diye bir dizesi vardır. O gün bugün, bu soru sökülüp atılması olanaksız bir biçimde bedenime yapışmış gibidir. Tabii, şiirinde bu soruyu sorarken, mutluluğun resmini yapamayacağımı biliyordu Nâzım. Bu mutluluk imgesi şiirde de olanaksızdı. Yaşanan günler buna izin vermiyordu. Tabii, Nâzım’dan Neruda’ya, Neruda’ dan Aragon’a ve daha birçok ozan mutluluğu dile getirmişlerdir. Ama Nâzım’ın bana yönelttiği sorunun yanıtını ben resimlerimde veremedim.
Ferit Edgü’ nün yayına hazırladığı kitap iki bölümden oluşuyor.
Kitabın birinci bölümü Ferit Edgü’ nün sunusu ile başlıyor. Ardından, Abidin Dino, “Şu Bin Dokuz Yüz Kırk Bir” başlıklı yazısında, Fransa’da “Şu Bin Dokuz Yüz Kırk Bir Yılında” adıyla yayımlanan Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinin Bursa Cezaevi’nde yazılış süreci hakkında bilgi veriyor. Yazar, “Açlık Grevi” başlıklı yazısında, Nâzım Hikmet’in özgürlüğüne kavuşmak için Bursa Cezaevi’nde yaptığı açlık grevini anlatıp grevin başarıya ulaşmasının ardından şairin özgürlüğüne kavuşma sürecinden bahsediyor. “Babıali’den Dostum Nâzım Hikmet ” başlıklı yazıda, Nâzım Hikmet’in şiirimizde ve edebiyatımızdaki yeri ve önemine değiniyor Abidin Dino. Ardından, on beş yaşında “Yarın” gazetesinde karikatür çizerken aynı gazetede çalışan Nâzım Hikmet’in Abidin Dino’nun desenlerini beğenip bir iki kitabını resimletmesi üzerine şairle dost oluşlarını anlatıyor Dino.”Tzara ve Nâzım” başlıklı bölümde, Abidin Dino, Dadaizm’in kurucusu Tristan Tzara ile Nâzım Hikmet arasındaki dostluğa değinip Tzara’nın Nâzım Hikmet’in açlık grevine verdiği destekten bahsediyor. “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı bölümde, Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserini yazma sürecinden bahseden Dino, bu eserin oluşumuna ilişkin tanıklıklarını, bilgilerini paylaşıyor. Yazar; “Nâzım Üzerine” başlıklı bölümde, Nâzım Hikmet’in sanat anlayışına ve sanatçı kişiliğine ilişkin fikirlerini belirtip Nâzım “Hikmet ve Resim ” başlıklı bölümde Nâzım Hikmet’in resim sanatıyla ilişkisinden ve çizdiği resimlerden söz ediyor. “Jokond ile Sİ-YA-U “başlıklı bölümde, Nâzım Hikmet’in Jokond ile Sİ-YA-U adlı eserinin yazılış sürecine ilişkin bilgiler veriyor yazar. “Romantikler (Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim)” başlıklı bölümde Dino, şairin “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı eserini yazma süreciyle ilgili bilgi veriyor. “Nâzım’ın Stalin Şiiri” başlıklı yazısında, Nâzım Hikmet’in Stalin’e yazdığı övgü şiirini, hangi koşullarda ve neden yazdığını açıklayan yazar, bu konuda Nâzım Hikmet hakkında oluşmuş kanıların yanlışlığını sebepleriyle açıklıyor. Abidin Dino; “Nâzım Hep Şimdiki Zamandır” başlıklı yazısında, Nâzım Hikmet’in eserleriyle ölümsüzlüğü yakalamış, çağını aşmış bir şair-yazar olduğunu ifade ediyor.
Kitabın “Nâzım Hikmet’ten Dinolara Mektuplar” başlıklı ikinci ve son bölümünde, Nâzım Hikmet’in Abidin ve Güzin Dino’ya gönderdiği mektuplarla şiirlere yer veriliyor. Bu bölümdeki mektuplar, hem Nâzım Hikmet’in kalp rahatsızlığının seyrini izleyip şairin son dönemlerine şahit olmak hem de şairin son dönemlerinde yazdığı şiirleri okumak adına önemli.
Abidin Dino’nun dostu Nâzım Hikmet’le ilgili ayrıntılı bilgiler verdiği, can dostuna ilişkin duygu ve düşüncelerini paylaştığı bu güzel kitabını okumanızı tavsiye ediyor; yazımı, kitabın birinci bölümünün sonundaki “Nâzım Hep Şimdiki Zamandır” başlıklı yazısıyla bitiriyorum.
Nâzım Hep Şimdiki Zamandır
Nâzım’ın yokluğu da varlığı kadar şaşırtıcı.
Tıbben öldüğünü, gerçekten öldüğünü, istedikleri kadar anlatsınlar bize, ellerindeki kanıtlar Nâzım’ın yaşam ve düşünce dolu silinmez imgesi yanında insana gülünç geliyor.
Nâzım’ın yaşamı, onu tanımış olan herkes için hep şimdiki zamandır.
Onun geçici mezarının Moskova yakınındaki Novodeviçiy’de olduğunu bilsem de, Nâzım Hikmet’i birçok kez Bourget’de, Orly’de aramak geçti içimden; oralarda karşıma çıkabilirdi sanki…
Ne var ki, artık erişilebilecek bir yerde değil o. Devrimci şiir yörüngesine oturmuş olarak, zaman ve mekân içinde bize sinyal göndermeyi sürdürüyor, sürdürecek… dünya durdukça.(s.89)