Her romanıyla okurlarına yeni dünyalar, yeni ufuklar sunan Sevinç Çokum, “Çok Yapraklı İlişkiler ” adlı romanıyla da bizleri ustaca yazılmış özgün bir eseriyle daha buluşturuyor.
Sevinç Çokum, diğer eserlerinde kurduğu hassas dengeyi “Çok Yapraklı İlişkiler” romanında da kurarak geçmişten bu güne, bu günden yarına insanlığın gündeminde olan ve her zaman gündeminde kalacak yerel ve evrensel meseleleri, edebi zevki ve edebi eserin inceliklerini göz ardı etmeden gözler önüne seriyor.
Sevinç Çokum’un eserleri; zengin içeriği, başarılı kurgusu, yazarın özgün ve yetkin anlatımıyla okura keyifli bir okuma olanağı sunarken yazarın yılların imbiğinden süzülüp gelen bilgi birikimi ve tecrübesiyle şekillenen özgün bakış açısı, okurun pek çok meseleyi özgürce irdeleyip sorgulamasını sağlıyor.
Yazar, her eserinde olduğu gibi bu eserinde de sosyolojiden psikolojiye, giyim kuşamdan yemek kültürüne , çiçekler ve diğer bitkilerden coğrafya ve tarihe kadar hemen hemen her konudaki engin bilgi birikimini okuyucusunun ilgi ve beğenisine sunuyor.
Sevinç Çokum, hem dil, anlatım ve kurgu bakımından oldukça estetik bir eser kaleme alıp hem de romanında verdiği nitelikli bilgilerle, çeşitli filozoflara ve bilim insanlarına (Jeremy Bentham, Michel Foucault, Jean- Paul Sartre, Sigmund Freud…) , şair ve yazarlara (Yunus Emre-Bir Ben Vardır Bende; Jack London-Martin Eden; Nikolay Gogol-Ölü Canlar, Franz Kafka-Milena’ ya Mektuplar/Dönüşüm…);bu filozof ve yazarların görüşlerine ve eserlerine yaptığı göndermelerle, eserlerinden alıntılarla, okurunun ülkemizde ve dünyada olup bitenlere ilişkin farkındalığını arttırmasına, zevk ve beğenisini olgunlaştırmasına katkı sunuyor. Yazar, yılların tecrübesiyle eserlerinde oluşturduğu bu bileşimle, okurun hem estetik düzeyini hem bilgi birikimini arttırıyor.
Roman, isminden de anlaşılacağı üzere, kapitalist sistemdeki insanla iktidar, insanla toplum ve insanla insan arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin birey ve toplum üzerinde yarattığı sosyal, siyasal, psikolojik, felsefi, biyolojik sonuçları irdeliyor.
Sevinç Çokum, doğada her şey zıddıyla vardır anlayışından hareketle, doğanın diyalektiğini romanının merkezine alarak yaşamımızdaki zıtların birliği üzerinden şekillendiriyor roman kahramanlarını ve romanını. Romanındaki bu zıtlıkları, roman kahramanlarının anlayışları, psikolojileri, karakterleri, yaşamı algılayışları, davranışları aracılığıyla dile getiriyor.
Yazar, “Çok Yapraklı İlişkiler” romanında , “Arada Kalmış Tebessüm “romanındaki roman kahramanı ressam Feda’ nın bildirisini sunduğu ” Abukizm ” felsefesinden , Şef Birol Morca’nın yasaklanan “Ahlat Ağacı Senfonisi” nden,”,”Yaylı Sazlar Dörtlüsü” nden söz ederek metinlerarasılıktan da yararlanmış.
“Abukizm bir doğrudan başka doğruların da olabileceğini de kabul eder. Ve bir doğru bir başka doğruyu beraberinde getirir. Ancak tek ve bağımsız doğrular da vardır. Abukist kişi, yerleşik sistemlere ve kurallara kuşkuyla bakar. Çerçöp veya yaprak, dal öğüten bir makinedir sistem. İnsanlar hep birlikte onun haznesine girdiklerinde acı çekmeden öğütülürler ve sonunda elde ettikleri mutluluk, ne yazık ki birey olmanın, özgür olmanın yitirilmesi ve halli hamur olmak anlamındadır.” (s. 75)
Roman, yüz yaşındaki ağaçların kesildiği ve doğanın tahrip edildiği bir alana, “Matkap” lakaplı Doğan Sayman’ın başkanlığında, “Yeni İnsan Araştırma Merkezi” adlı kompleksin kuruluşuna ve bu merkezde yapılan çalışmalara ilişkin verilen bilgiyle başlıyor.
Romanın başkahramanlarından biri olan “İnsan Bilimleri Fakültesi’nin Bilinç Çağı-İnsan Grafikleri Bölümü”nden mezun Yamaç Yener, altı yıldır “Yeni İnsan Araştırma Merkezi”nde çalışmakta ve yaşadığı toplumdaki insanların kişilik analizlerini yapıp grafiklerini çıkarmaktadır.
“Oysa, araştırma merkezinde insan algılarıyla ilgili öylesine karışık, tuhaf deneyler yapılıyor ki… Sözgelimi özgürlük duygusunu kendisinde yapıtaşı olarak bulunduran insanın zamanla yasaklara ve baskılara uyumlu, itaatli bir varlık haline gelişi akıl almaz bir haldi. Aynı zamanda iç sızlatan bir şey…” (s.3)
Yeni İnsan Araştırma Merkezi Başkanı Doruk Sayman, çocukluğunda yaşadığı travmaların ve sevgisiz büyümüş olmanın da etkisiyle, eskiyi kontrolsüzce yok edip yerine yeniyi inşa etmeye çalışan; özellikle muhalif, haksızlıklara başkaldıran insanların davranışlarını- uluslararası “sis hastalığı” yalanını yayıp “Harponin” adlı ilaçla insanları pasifize ederek- kontrol altına alıp hiçbir şeye karşı çıkmayan, hiçbir şeyi sorgulamayan, geçmişin değerlerini önemsemeyen, iradesi elinden alınıp tektipleştirilmiş, kolay kontrol edilebilir insanlar yaratmak için hayvanlar üzerinde etik olmayan deneyler yapılmasına göz yuman biridir.
“…Panoptik düzen, kişileri gözetim altında tutarak denetir. Kur, yerleştir, planla, yönet! Toplumu dönüştürme tekniğidir bu. Bir iktidar tekniği kısacası.”(s.58)
“…Matkap… Yeni İnsan Araştırma Merkezi’nin büyük yıldızı, dostu, çocukluk arkadaşı. Toplumu ve insanı yeniden yapılandırıyor, içlerini boşaltıyor, gereksiz bilgilerden arındırıyor, bilinçaltlarını okuyordu. Bugünün hayatı bugünle bilinir hükmünce, sözgelimi çıkarlarını kaybetmemek için gerekenleri öğretiyorlardı.” (s.70)
Yamaç Yener, “Yeni İnsan Araştırma Merkezi” nde yapılan çalışmalara katılıp katkı sunsa da bu çalışmalardan vicdanen rahatsız olmakta, yapılan çalışmalar kendisine ters gelmektedir. Bu rahatsızlığı, eniştesi, dünyaca tanınmış, Akademisyen, Mimar Koza Bey’in projelerinden biri olan “İstanbul Vals Bahçeleri” nde Koza Bey’in öğrencisi Şelale ile tanışıp ondan etkilenmesinin ardından daha da artacaktır.
“… Sizi huzursuz etse de dikta bazen görünmeden var olur. Siz bilmezsiniz ve ardınca gidersiniz; bir reklamın, bir sloganın, bir sunumun, albenisi olan veya siz farkına varmadan dayatılan bir şeyin, bir adamın, bir çehrenin…” (s.122)
Yamaç Yener’in kendine yabancılaşmış halde günübirlik ilişkiler yaşadığı şehir hayatında, insani ilişkiler de dahil her şey doğallıktan uzakken ve Yamaç Yener pek çok insanın yakalandığı “playa- plastik yaşam hastalığı” ile mücadele ederken Yamaç’ ın yolu Koza Bey’in ve Koza Bey’in öğrencisi Şelale’nin de içinde yer aldığı DDH (Doğaya Dönüş Hareketi) ile kesişir. DDH; doğaya verilen zararların, çarpık kentleşmenin engellenmesi, kent yaşamının doğaya ve insana uyumlu hale getirilmesi için mücadele eden mimar, müzisyen, sinemacı, tiyatrocu gençlerin yanı sıra psikoloji, sosyoloji bölümlerinde okuyan öğrencilerin oluşturduğu bir topluluğun hareketidir.” Yeni İnsan Araştırma Merkezi Başkanı “ Doruk Sayman, DDH’nin çalışmalarını engellemek ve mücadeleci, yaşananlara karşı çıkan insanları sindirmek ve engellemek için “Dik Dur Kulübü” nü kurar.
“…Bilginin güçlüye hizmet etmesini kim engelleyebilir? Dünya her zaman güçlülerin olmuştur. Onlar yönetir ve diğerleri onlardan beslenirler. Beslenemedikleri zaman kaybedeceklerini bilirler ve bunun için yönetime razı olmak zorundadırlar.” (s.58 )
Yamaç Yener’in eniştesi Koza Bey’in DDH üyeleri ile çarpık kentleşmeye, tek tipleşmeye ve doğa katliamlarına karşı koyup aktif mücadele etmesi; intiharların da yaşandığı alışveriş merkezi Yellow Tower adlı kulede pankart açmak gibi çeşitli eylemler ve basın açıklamaları yapmasının ardından kaza süsü verilen bir trafik kazasında hayatını kaybeder.
“Kendileri ve şöhretleri için taş üstüne taş koyanlar, bir gün onların altında kalırlar!” (s.37)


Koza Bey’in eşi Gülümser Hanım, eşinin ölümünden sonra, eşiyle birlikte inşa ettirip düzenledikleri Bahşayiş köyündeki bağ evinin garajını eşine ait eşyalarla müze haline getirmeye , kocasının mücadelesini sürdürmeye çalışır. Bahşayiş köyündeki doğal yaşam, Gülümser Hanım’ın köyde yaşayan “Tohum Ana” lakaplı yaşlı bir kadının da yardımıyla pek çok bitkinin tohumuna sahip çıkması ve DDH üyelerinin mücadelelerine verdiği destek, Koza Bey ve Gülümser Hanım’ın bağ evlerini DDH’ nin merkezi ve Yeni İnsan Merkezi’nin alternatifi, doğa yanlısı bir mekân haline getirir.
“Dünya büyük bir çöp variliydi ve yaşadıklarımız ise o varilin içine attığımız her şey.” (s.150)
“Gün gelecek, şehirler büyüyecek fakat insanlar küçülecek.” (s.228)
DDH üyelerinin mücadeleleri, düzenledikleri konser ve tiyatro gösterisi gibi etkinlikler, Doruk Sayman ve yönettiği kişilerce engellenmeye, karalanmaya çalışılır.
” ‘Artık özel dünyalar olmayacak!’ demeli mi Şelale’ye? Hayatımızın her yanına yasalarla, kurallarla, geleneklerle, bilgi aktarıcı teknolojilerle, telefonlarla, kameralarla, dinleme cihazlarıyla el konmadı mı?” (s.267)
“Öncelikle vatandaşlığın ne olduğunu bilmemiz lazım sayın hocam. Vatandaş, haklarını bilen ve kendine ve devletine güvenen bir varlıktır. Şehir ve insan arasındaki iletişimin bu güven duygusu olmadan kurulabilmesi bana mümkün görünmüyor.” (s.228)
Yamaç Yener, DDH’ de mücadele eden eniştesi Koza Bey’in şüpheli ölümünün ve Şelale’ye duyduğu aşkın etkisiyle kendini, hayatını, yaptıklarını sorgular. Yeni İnsan Araştırma Merkezi’nde Doruk Sayman’ın başkanlığında yürütülen yeni tek tip insan yaratma çalışmalarına destek vermeyi bırakıp DDH’ nin safına geçer. Yamaç Yener, hastalığa yakalananların plastik yeme ihtiyacı hissettiği ve gün geçtikçe vücutlarının plastikle kaplandığı “playa- plastikle yaşama hastalığı”na yakalanıp bu hastalığı yenmeye çalışırken DDH üyeleriyle Doruk Sayman’a ve Doruk Sayman’ın temsil ettiği zihniyete karşı mücadele eder.
Yazarın distopik, fantastik, ütopik, polisiye özellikler barındıran “Çok Yapraklı İlişkiler” romanı; zengin içeriği, ustaca anlatımı ve özgün kurgusuyla Sevinç Çokum’un diğer eserleri gibi ilgi ve keyifle okunuyor .
Sevinç Çokum’ un insana ve doğaya duyarlılıkla, engin bilgi birikimiyle, keskin öngörüsüyle kaleme aldığı bu güzel romanı okumanızı tavsiye edip roman kahramanlarından Yamaç Yener’in “playa-plastik yaşam hastalığı”nı yendikten sonra ifade ettiği bir cümleyle yazımı bitiriyorum:
“Umutsuz da kalsanız kendinizi hiçbir zaman dalgalara bırakmayın!” (s.318)
Sevinç Çokum, Çok Yapraklı İlişkiler, Kapı Yayınları, İstanbul, Mart, 2013,