Debbağ; çeşitli makale, inceleme ve öyküleri Heceöykü, Olağan Hikâye, İshak Edebiyat, Mahalle Mektebi, Halk Edebiyatı, Edebiyat Daima, Edebiyat Burada, Mevzu Edebiyat, Kadran, Yedi İklim, KE ve ZE dergilerinde yayımlanan Birgül Yangın Aslanoğlu’nun ilk öykü kitabı.
Kapak resmi, edebiyatımızın usta isimlerinden Ethem Baran’a ait olan kitapta, on iki öykü yer alıyor. Kitabın başında, öykülerin yazılma aşamasında yazara desteğini esirgemeyen Serkan Türk’ün “Gayya” adlı şiirinden bir alıntı var. Kitabın arka kapak tanıtım yazıları da Serkan Türk’e ve öyküleri ilk okuyanlardan biri olan Nesrin Çoruh’a ait.
“Dublaj Aşkına Foley”, bir duvarda gördüğü ilanla hayatı değişen Sesini Arayan Adam’ın öyküsü. Sesini Arayan Adam’ın yaşamına ve yapmak istediklerine dair sorgulamaları eşliğinde, sinemamızın görülmeyen emektarları, seslendirme sanatçılarına bir selam gönderiyor Birgül Yangın Aslanoğlu.
İstese de seslendirme sanatçısı olamayacağından dublaj sanatçısı olmaya karar veren Sesini Arayan Adam’ın öyküsünde, Abdurrahman Palay’dan Adalet Cimcoz’a, Rıza Tüzün’den Pekcan Koşar’a pek çok sanatçı, seslendirdikleri kahramanlarla anılıyor.
“Korkunun Kokusu”, çocuğa, çocukluğa dair bir öykü. Öyküde, bir çocuğun dünyası, istemediği halde yetişkinliğe, yetişkinlerin dünyasına adım atmak zorunda olan Ahmet’in gözünden anlatılıyor. Birgül Yangın Aslanoğlu, Ahmet’in, babaannesinin anlattığı masaldan etkilenerek içinde büyüttüğü korkuyu, kokuyla ve daha başka pek çok şeyle ilişkilendirerek zengin bir çocuk dünyası seriyor önümüze.Yazarın öykülerinde ön plana çıkan ve okuyucuyu çağrışıma yönelten pek çok nesneye bu öyküde de rastlıyoruz. Öykü, bizi alıp çocukluğumuzun hayal gücüyle zenginleşen dünyasına götürüyor.
Yazarın öykülerinde, seksenli yıllara dair pek çok unsuru görmek mümkün. Seksen dönemi ve sonrasını yaşamış biri olarak, öykülerde kendi yaşamıma ilişkin pek çok şey buldum. Bunlardan biri de yine kitapta bolca yer alan ve hatta kitapta bir dip akıntısı gibi kendini daima hissettiren şarkılar ve türküler. Öyle ki bu şarkıların tınıları, tempoları öyküye sinerek yazarın cümlelerinin bazılarını şarkı sözü gibi yazmasına da sebep olmuş. Kimi öyküleri okurken şarkı sözü gibi cümlelere de rast geldim.
“Zeki Müren Göbeği”, evlere temizliğe giderek geçimini sağlayan emekçi kadın Necmiye’nin öyküsü. Ülkemizdeki pek çok kadın gibi, birçok problemle boğuşurken kendini unutan ve istemese de sessizliği seçen bir kadın Necmiye.
“Uykuya dalmadan önce kurduğu hayalleri yoktu Necmiye’nin. Sustu, hep sustu. Zaman onu eritirken içine akıtarak zehrini. Sustu, yine sustu, sessizliğine sinerek “Ah ah!” diyebildi sadece “Ah ah!” Bu iç çekişinin ardından, başucuna ütüleyip koyduğu, tuhafiyeciye teslim edilmek üzere tamamlanmış Zeki Müren göbeği motifli ara danteline baktı. Yüzündeki tebessümle uykuya daldı…” (s.30 )
Temizliğe gittiği evin hanımı tarafından horlanan, çabası görmezden gelinen; sevmediği biriyle evlenmek zorunda bırakılmış; hayatını çocuklarına adamış ; tek keyfi para kazanmak için ördüğü danteller olan emekçi bir kadının, Necmiye’nin öyküsünü duyarlılıkla ve ustalıkla anlatıyor Birgül Yangın Aslanoğlu.
Bir av köpeğiyle akordiyon çalan sokak müzisyeni sahibi arasındaki sevgi dolu ilişkiyi anlatan “Barak Dansı” adlı öykü; Siyah Beyaz, Ortağım, Gökkuşağı alt başlıklı üç bölümden oluşuyor. Köpeğinin ve sokak müzisyeni Münir’in birbirlerine hissetikleri bağlılığın, sadakatin öyküsü her iki kahramanın gözünden anlatılıyor. Barak Dansı’na, inceliklerle bezenmiş bir dostluk hikâyesi demek yerinde olur.
“Sen Bu O-Yun-Dan-Çık!”, Hayat koşuşturmacası ve geçim derdi nedeniyle çocukluklarını yaşayamayan Iraz ve Recep’in öyküsü. Iraz, tarım işçiliğiyle geçinip çadırda kalan bir ailenin ekonomik nedenlerle okulu bırakmak zorunda kalmış çocuğu; Recep, kerpiç imalathanesinde çalışan ve erken büyümek zorunda kalan çocuklardan bir başkası. Benzer nedenlerle çocukluklarını yaşayamayan ve çocuk oyunlarının dışında kalan iki çocuk gördükleri rüyada bir araya gelip rüyada da olsa çocukluklarını yaşamaya çalışırlar.
“Devrik Cümlelerin Mahkûmu”, Zeynep’in, Sahaf Oğuz’ un ve Yazar Aynur Güner’in öyküsü. Sahaf Oğuz’un zaman zaman kendisine dükkanında yardım eden ikinci el kitap tutkunu Zeynep’ten, yazarı da olduğu Patikam dergisi için Aynur Güner’le söyleşi yapmasını istemesiyle öykü farklı bir boyut kazanır. Genç Zeynep, hem Patikam dergisi için Aynur Güner’le söyleşi yapar hem de bir yazarın yaşamını görme, duygu ve düşünce dünyasını daha iyi anlama şansına erişir. Kitap tutkunu iki insanın ve bir yazarın dünyasını etkileyici ve samimi bir dille anlatan öykünün sonunda biz okuyucuları bir sürpriz beklemekte.
“…Her eşya bir hikâye, her eşya birçok nefes taşıyor üzerinde ve silmekle geçmeyen parmak izleri. Geçmişe saplanıp kalmış bir insan gibi görüyor kimileri beni. Oysa ben yaşanılan her şeyi sahipleniyorum…”(s.47 )
Kendisine Alamancı Bekir diye hitap edilen gurbetçi Bekir amcanın öyküsü “Çakır Yeşili Gözler”. Hız çağında yitirdiğimiz pek çok inceliğe, hayata dair nüanslara bir ağıt bu öykü. Beyninde gittikçe büyüyen tümör nedeniyle, dokuz ilâ on bir ay ömrü kaldı denilen Bekir amcasını Ankara’da, yattığı hastanenin onkoloji servisinde ziyarete giden anlatıcının hem Bekir amcasıyla hem de hayatla yüzleşmesi, hayata dair sorgulamaları etkileyici bir dille anlatılıyor öyküde. Öyküyü okurken, ölümün eşiğindeki kanser hastası Alamancı Bekir’in geçmişiyle hesaplaşmasını, hızla geçip giden zamandan geriye kalanları, insanın ölüm karşısındaki çaresizliğini öykünün kahramanlarıyla birlikte düşünüp, yaşayıp hissediyorsunuz.
“Çığlık’taki Muamma” adlı öykü, Edvard Munch’un Çığlık tablosundaki çığlık atan kişiyle terk edilmiş kahraman anlatıcının iç içe geçmiş iç konuşmalarıyla şekilleniyor. Galata Köprüsü’ndeki anlatıcı, kendi yaşamını ve varoluşunu sorgularken; Munch’un Çığlık tablosundaki kişi, ressamdan kendisini resimdeki kasvete ve bunalıma mahkûm ettiği için hesap sorar. Galata Köprüsü’ndeki kahramanla Munch’un tablosunda çığlık atan kişinin yolları aynı varoluşsal meseleler ve hayata dair sorgulamalarla kesişir.
“Adanın Sevdalıları” , öyküsü yazarın Sait Faik’e selamı. Bir martının, atın ve konağın şiirsel anlatımlarıyla hem Sait Faik’in öykülerindeki kahramanlara hem de Sait Faik’in öykülerinin geçtiği mekânlara götürüyor biz okurları Birgül Yangın Aslanoğlu. Yazarın, Sait Faik’in öykülerindeki doğallığı ve tınıyı yakaladığı öykünün sonunda da bizi büyük usta bekliyor her zamanki doğallığı ve içtenliğiyle.
İstanbul’un ilk süpermarketinde çalışan kasiyerle Nesrin Gülbir adlı müşterinin yollarının süper markette kesişmesiyle gelişen olayları anlatıyor “Tanıdık Bir Acı” adlı öykü.
Süper markete, kapanma saatinde bebek arabasıyla gelen Nesrin Gülbir, bebeğinin ihtiyaçları için yaptığı alış verişin ardından marketten ayrılır.Bir süre sonra, bebeğinin markette kaybolduğunu belirterek bebeğini kaçırdığını iddia ettiği kasiyerden şikayetçi olur.
Kasiyer, Matketteki izlenimlerini, Nesrin Gülbir adlı müşteriye ilişkin düşüncelerini, yaşadıklarını sevgilisine hitap ederek yazdığı günlüğüne anlatır. Öyküyü okudukça, kasiyerle Nesrin Gülbir adlı müşterinin yolları yaşadıkları benzer acılarda kesişir.
Kişiye verilen ismin kişinin yaşamında ne kadar etkili olduğunun ustaca anlatıldığı dramatik bir öykü “Kerzik”. Beğenmediği ismini, dava açmadan, nüfus müdürlüğüne vereceği dilekçeyle değiştirmek isteyen yetmiş yaşındaki Kerzik’in nüfus memuruna dert anlatmasıyla gelişip ilerliyor. Öyküde çok canlı biçimde çizilen Kerzik ‘in konuşmalarında yöresel ağzın başarıyla kullanılması öykünün dilini daha da eğlenceli ve gerçekçi kılıyor.İsmiyle probleminin nedenlerini doğal bir şekilde anlatan Kerzik bu problemi gönlünce çözmeye çalışıyor.
“Müge kızım bana cesaret virdi.O söyledi de geldim seni buldum, gurban olduğum. Bizim herifi zor ikna ittim zati. Bu yaştan sonra ele güne maskara edecen beni, gençlere özendin. Oturduğun ahır sekisi söylediğin İstanbul türküsü senin. Gökgörmedik diyecekler. Köyde adın çıkacak, didi.Çıksın.Köyde adım çıksın. Yeni adım çıksın hemi de. Dombalak Kerzik’ten gurtulayım böylece. Böyük oğlan sağ olsun getirivirdi beni. Bak, kiyadıydı küreğiydi hepiciği tamam…( s.78 )
Birgül Yangın Aslanoğlu’nun her biri birbirinden özgün ve içe işleyen, modernle gelenekseli bir arada sunan öykülerinin yer aldığı “Debbağ”ı okumanızı öneririm.
Birgül Yangın Aslanoğlu, Debbağ, Hece Yayınları, Ankara, Eylül 2022.