Yatağın üzerindeki ağırlığım, göbek deliğimin içindeki iğrenç sıvı, az önce kapıyı çarparak çıkan bedenimin eski sahibi. Hepinizden nefret ediyorum.
Yedi aydır bedenimi satıyorum. Hayat kadını, seks emekçisi, orospu gibi sıfatların hiçbiri bende karşılığını bulmuyor. Yaptığım işin-mücadelenin- meslek hayatında henüz bir adı yok. Hangi sendika haklarımı savunacak onu da bilmiyorum. Hangi sınıfta yer aldığımı da söylememe gerek yok herhalde.
Aslında doğduğum gün tüm hayatım hakkında karar verilmiş. Soğuk bir hastane odasında annemin rahmini yırtarken çıkardığım ağlama sesini, annem çığlıkları ile bastırmış. Babam yüzüme bile bakmamış. Annemin kendine gelmesini beklemiş. Ve daha sonra oradan ayrılmışlar.
Beni o gün hastanede bırakan annem ve babam, şu an karşımda duran notu yazmışlar.
“Bizi affet. Büyük bir günahın ürünüsün. Ne senin ne bizim bu toplumda yerimiz yok. Biz günahımızın bedelini ödemeye gidiyoruz, en kısa zamanda senin de gelmen dileğiyle.”
SENİ DOĞURAN KADIN- VE SENİ DOĞURAN KADINI HAMİLE BIRAKAN ADAM
Sonrası malum. Yetiştirme yurdu, taciz tecavüz, kaçma, yakalanma, birkaç adam yaralama, terk edilme, yurttan kovulma.
Siz hiç sokaklarda yaşayan evsiz kadın gördünüz mü? Ben gördüm. Melahat Abla. Bedeninden ağır giysilerini yaz kış çıkartmazdı. Ağır ağır yürürdü. Kararmış teni, tertemiz yüreğini kapatamazdı. Geçtiği yollardaki sokak hayvanları ona hayranlıkla bakar, onun peşinden ayrılmazdı. Zar zor bulduğu yiyecekleri onlarla paylaşırdı. Geçen hafta öldü Melahat Abla. Hastaneye gidemediğimiz için neden öldüğünü bilmiyorum.
Bana nerede nasıl hayatta kalacağımı öğretti ve gitti. Aç kaldığım zaman nasıl karın doyurulacağını, soğukta nasıl ısınılacağını, yalnızken nasıl korkulmayacağını öğretti.
Biliyor musunuz, bugün benim doğum günüm. Az önce bedenimden silindir gibi geçen adamın sehpaya bıraktığı yirmi lira ile kendime iki bira, bir top kek, küçük bir mum alıp, doğum günümü kutlayasım var. Size geçmişte yaşadıklarımı tek tek anlatıp canınızı sıkacak değilim. Bundan sonra yaşayacaklarımı anlatacağım.
Bu küçük harabe gecekonduyu güzelleştireceğim öncelikle. Boya lazım, sağlam bir kapı, pencereleri de sağlamlaştırmak gerekiyor. Cebimde hiç para yok. Bedenim var. Camcı Emrah zaten sübyancı. Kapıyı da o halleder. Asıl iş boya satıcısı Hacı Emmiyi ikna etmekte.
İki üç tane spot lamba lazım, pembe, sarı renklerde. Gelenler rahat etsin diye. Mutfağa da birkaç tabak, bardak alırım. Kim bilir belki de bir buzdolabı…
Kira ödemiyorum. Yok… Ev sahibim Sırrı Amca karşılık beklemeden verdi evi. Bu kış kıyamette başını sokacak bir yerin olsun dedi. Böyle insanların kalmış olması da yaşamak için bir umut belirtisi. Sırılsıklam olduğum bir akşam, yolda görmüştü beni. Kalacak yerim olmadığını öğrendiğinde ilk önce evine alıp sıcak bir yemek, kalın bir kazak vermişti. Karşılığında ne isteyeceği belliydi bana göre ama tüm insanları aynı görmemek gerekirmiş. O isteyeceğine vermeye devam etti.
“Yandaki gecekondu benim, kalacak bir yer bulana kadar orada kalabilirsin,” demişti.
Param olduğunda, yani işlerim açık olduğunda, günde iki üç kişi üzerime kinini akıttığında yemek yapıyorum evde. Ona da götürüyorum. Mutlu oluyor. Bir insanı ona bir şey vermeden mutlu etmenin yolu nedir?
Bir de yatak alacağım kendime. En iyisinden. Kartonların üzerinde yata yata kemiklerim kaskatı oldu. Koltuk takımına gerek yok. Eve gelenlerin oturmaya pek niyeti yok zaten. Yirmi liranın verdiği zevk anca bu kadar olur. İşlerini bitirip siktirsin gitsinler.
Unutmadan bir yere yazmam lazım bu ihtiyaç listesini. Tabii bir müşteri listesi de çıkarmam gerekecek. Yaptığım işi beğenmeyenler olabilir. Ama herhangi bir meslek gurubunda çalışan ile benim aramdaki yedi farkı söyleyebilir misiniz? AVM’de çalışan, fabrikada çalışan, maden ocağında, devlet dairesinde, evde… Hangi işte çalışırken zevk alıyorsunuz ki? Ya da hangisinde çalışırken tecavüze uğramıyorsunuz? Ahlak, zenginin dilinde küçük bir yaradır. Bu yüzden de yoksulun umurunda olmamalıdır.
İhtiyaç ve müşteri listem hazır. Bedenimin ezilmesi karşılığında tüm istediklerimi alabileceğim. Mahalleli ile aramı iyi tutmalıyım. Eve girip çıkanları görüp, şikâyette bulunmamalılar. Zaten gördüklerinde dedikodumu yaptıkları her hallerinde belli olan gözlerle bakıyorlar bana. Belki Sırrı Amca’nın kapatması diyorlar. Mahallede kalabilmek için kocalarını ikna etmem gerekecek. Mahallede yaşayan esnafın listesini de hazırlamam gerekiyor. Ama ilk önce kalkıp duş almak lazım. Temizken daha sağlıklı düşünüyorum. Ve inanır mısınız daha çok hayal kuruyorum.
Güzel hayaller kurmak, yaşadığımız tüm umutsuzlukları örtüyor. Karşımdaki duvarda duran anne ve baba adayımın notu, bana ismini veren ve az önce evimden dışarı çıkan yurt müdürü Yakup’un üzerimdeki kini dâhil her şeyi unutmaya hazırım. Yeter ki hayallerim gerçekleşsin.
Çok büyük şeyler istemiyorum. Bütün bunları gerçekleştirirsem eğer, bacak aramda duran kaba şeyi de kestireceğim. Bir işime yaradığı yok zaten.