Canım Selim! Nasıl çırpınmışsın bir yerlere tutunmak için…
Oğuz Atay, 1934 yılında Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğmuş, henüz hayatının baharında 43 yaşında İstanbul’da beyin tümörü nedeniyle hayata gözlerini yummuştur. Aslen inşaat mühendisi ve akademisyendir.
Tutunamayanlar ile 1970 yılında, TRT tarafından düzenlenen Roman Ödülü’ne layık görülmüştür. Yazın hayatına devam eden yazara hâlâ nefes alabilirken verilen tek ödül bundan ibarettir. Şimdi bizi görüyorsa kitaplarını okuyan binlerce insanı ve adına düzenlenen ödülleri görüp acaba mutlu mu oluyordur yoksa hayıflanıyor mudur? Kim bilir… Zaten birini veya bir şeyi kaybetmeden kıymet vermek, ölmeden önce değerini bilmek bizim toplumumuzda çok aşina olduğumuz mefhumlar değil. Ülkemizde en sık yarım bırakılan kitaplar listesinin başında Tutunamayanlar yer alıyor.
Eğer bu kitabı alelade bir roman gözüyle okumayı düşünüyorsanız, sürükleyici bir eser bekliyorsanız, kelimeler sizi alıp götürsün lakin yormasın düşüncesindeyseniz, popüler bir kitap olduğu için okuyayım da ortamlarda Olric ile ilgili alıntı yapayım diyorsanız zaten yarım bırakılması kuvvetle muhtemeldir. Ama edebî bir şölenin içinde olmak, hayata bir başkaldırı görmek, aynı romanda kullanılan farklı türler (mektup, tiyatro, günlük, şarkı, otobiyografi) ve pastiş, parodi, ironi gibi farklı anlatım teknikleri ile post-modern romanın okura sunduğu nimetleri iliklerinize kadar hissetmek istiyorsanız, hepsinden öte “Ben iyi bir okurum” diyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız.
Eser, sayfa 34’de geçen Turgut’un rüyası referans alınırsa 1962 yılında bir gazeteciye gelen mektupla başlar. Selim Işık, genç yaşında arkasında mektup bırakarak “kendi isteğiyle dünyadan terk-i diyar etmiş, kafasına kurşun sıkmak suretiyle” intihar etmiştir. Onun en yakın arkadaşı Turgut Özben -namıdiğer Dragut-önce bu intiharı sindirmek sonra da sebeplerini araştırmak üzere yola çıkar ve biz okurlar, Selim’in nezdinde Turgut’un içsel yolculuğuna da tanık okuruz roman boyunca. Turgut’a göre Selim “Tutunamayan”dır, hatta “Tutunamayanların Prensi“dir. Peki kimdir bu tutunamayan? Yazarın tabirine göre, daha doğrusu Selim’in yazdığı şarkıya binaen yapılan açıklamalara göre sayfa 149’da “Garip Yaratıklar Ansiklopedisi’nde Tutunamayan (Disconnectus Erectus) şöyle tanımlanır: Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer). Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez. İçgüdüleri tam gelişmemiştir. Kendilerini korumayı bilmezler. Hayvan terbiyecileri de tutunamayanlarla uzun süre uğraşmış ve bunları sirklerde çalıştırmak istemişlerdir. Fakat bu hayvanların, beceriksizlikleri nedeniyle hiçbir hüner öğrenemediklerini görünce vazgeçmişlerdir.” Kitabımızdaki Selim Işık, tıpkı Disconnectus Erectuslar gibi hayata tutunmak için pençeleri zayıf, gözleri ileriyi göremeyen, ikili ilişkilerde hep verici taraf olan ama bir türlü başaramayan, ömrü boyunca tutunmaya çalışan ama sonunda başaramayan bir bireydir. Turgut için Selim: “Bilinçaltı karanlıklarına ittiği ve gerçekleşmesinden korktuğu kirli arzuları olan (sayfa 29), üniversite sıralarında “Duraklar arası maç oyunu” oynadığı, hayalî mahkeme kurup birbirlerine tiyatro ve otobiyografi yazdığı en sevdiği dostu idi. Turgut, Selim’in hayatının koordinatlarını bilirse (Bir insanın nerede ve ne zaman ne yaptığı bilinirse, hangi olayda nasıl davranacağı ölçülebilir. Sayfa 72) intihar sebebini bulabilirim diye düşünerek Selim’in arkadaşları ile konuşmak üzere Anadolu’ya hareket eder. Selim’in asker arkadaşı Süleyman Kargı ile buluşur. Bu bölümde sizi, sayfa 114-135 arasında geçen ve Selim hakkında otobiyografik veriler içeren enfes bir şarkılar bölümü karşılar. Şarkılar kısmı okurlar tarafından keyifle okunan bir bölümdür, seversiniz ama sonrasında 110 sayfalık şarkılara açıklamalar kısmında biraz sıkılabilirsiniz. Yolculukta sayfa 276, sekizinci bölümden itibaren yeni bir arkadaş bize eşlik eder: Turgut’un iç sesi, her an, her konuda fikir danıştığı hayalî arkadaşı Olric. Daha sonra yolculuğa devam eden Turgut, Selim’in sevgilisi Günseli ile karşılaşır. Ondan bize, on dördüncü bölümü oluşturan ve Selim tarafından kaleme alınan bir mektup hatıra kalır. Okuyucuların zorlandığı ama benim çok sevdiğim yaklaşık 77 sayfa noktalama işareti olmayan, Selim’in monologları ve iç hesaplaşmalarından oluşan bölüm. Kitabın geneline göre bu bölüm kolay okunuyor, gözünüzü korkutmasın. Aslında Selim hep tutunmaya çalışmış, özveride bulunmuş, arkadaşlıklar edinmiş, kendine düzen kurmak için çabalamış ama ne yazık ki başarılı olamamış. En sonunda günlüklerinde şunları yazmıştır:
Turgut’un ifadesi ile “Canım Selim! Nasıl çırpınmışsın bir yere tutunmak için“…(sayfa 99) Sonrasında Turgut’un da giderek Selim’e benzemesi ve kendi isteği ile tutunamamayı seçmesi, Olric ile tren yolculuğuna çıkması… Kim bilir belki hâlâ bir yerlerde tutunmaya çalışıyorlardır… Yine yazarın sözleri ile bitirelim: “Siyah çerçeveli ciddi bir ilan: bu kitap ne ciddi kavgaların ne büyük ve yaygın sıkıntıların ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap, mustarip bir ruhun iç çekişlerinin romanıdır. Sizlere hizmetten şeref duyan yayınevimiz iftiharla sunar: Tutunamayanlar. Belli başlı bütün kitapçılarda bulunur. Taşraya ödemeli gönderilir.” (Sayfa 599) Kitap, 26 Temmuz 1970’te bitmiş ve ben tam 53 yıl sonra okumuşum, geç kalınmış bir tanışıklık. İyi ki okumuşum dediğim bir eser oldu. Yazar 1972 yılında Pakize Kutlu’ya verdiği röportajda şöyle demiştir: “Değerli ve dikkatli okuyucuların ilk bakışta yorucu görünen sayfalar arasında güçlük çekmeyeceğine güveniyorum.”
Oğuz Atay’ın yaşadığı dönemde anlaşılmasını, Yusuf Atılgan’ın Tutunamayanlar’ı okuduktan sonra beğenisini dile getirmesini çok isterdim. Hayatta pek çok şey bizim isteğimiz dışında gelişiyor ne yazık ki. Hak ettiği değeri görmesi dileğiyle… Kalemine sağlık Oğuzcuğum Atay. İyi ki geçtin bu dünyadan…