Nuray Salman: Sayın Önder Çolakoğlu, şiir kitabınız Taş Uğultusu Hayal Yayınları’nda çıktı. Bu kitabı ve aynı yayınevinden çıkan Çapak’ı konuşacağız fakat öncelikle sizin cümlelerinizle sizi tanımak isteriz okuyucuya katkı olması için… Şiir yolculuğunuz, çocukluğunuz, gençliğiniz ve doktorluğunuzu da…
Önder Çolakoğlu: İskenderunluyum. Çocukluğum, gençliğim yine aynı kentte geçti. Üniversite yılları Adana. Her açıdan zengin bir coğrafyada yaşadım. Şiirlerde o iklimin duyumsamaları çok kere karşıma çıkar, önüme düşer. Vazgeçilmez bir kaynak benim için o yıllar.
Yves Bonnefoy, “Ben ömrüm boyunca çocukluğumu yazdım,” sözü çok etkiler beni. Böyle olacak bende de sanırım. Bunu hissediyorum. Çocukluk hem geçmişimiz hem geleceğimiz . Hele şair için bu yol üzerinde gelip gitmeler bitmez serüven. Bir daha bir daha o masumiyet topraklarına bayrağını dikmek, özgürlüğünü ilk ve asıl koşulsuz hissettiği zaman dilimine dönme isteğinden başka bir şey değil benim de alımlamış olduğum. Büyümeyi, bu masumiyetten santim santim uzaklaşmanın karşılığı hissediyorum ben de.
Ardından İzmir serüveni. Uzun yıllardır İzmir’ de uzman hekim olarak çalışmaktayım. Aslında şiir yolculuğum kısa sayılır. Özellikle dergilerde görünmem ki çok hızlı oldu. Daha sonra ilk “biriktirdiklerimi” Çapak’ta topladım.
Nuray Salman: Çapak, ilk kitabınız, Taş Uğultusu ise ikinci. Her iki kitap arasında öz itibarıyla bir yakınlık var. Çapak, işçiler, emekçiler, kadınlar, çocuklar… Toplumun sömürülen, ezilen, mağdur kesimlerini ve toplumsal açmazları öne alıyor… Taş Uğultusu, tüm bunların yanı sıra bireyin (şairin) umutlarını, dış dünyayla ciddi bir hesaplaşmasını görüyoruz….Tüm şiirlerinizde insanı ilgilendiren konuları derinliğine ve hatta o konulara içtenlikle yaklaşıyorsunuz…
Önder Çolakoğlu: Çapak ilk kitap sendromunda yazılmış bir toplamdı. Sadece ülkemizde değil tüm dünyadaki oluşan iklime duyarsız kalmak elbete mümkün değil. Bireycilikten toplumsala evirilmeden ziyade savrulduğumuz hayatların bileşkesi bize hangi yönü gösteriyorsa şair orada olmalı. Tarih bilinci de, toplumsal sanatçı duyarlılığı da bunu gerektirir. Bireysel huzursuzluğumun hikâyesi olarak, toplumsal belleğimizin yıkımına gidecek hayatlar yaşanırken benim başka topraklarda şiir yazmam düşünülmezdi. En azından kendim için böyle düşünüyorum.
Taş Uğultusu, bir yüzleşmenin adresi benim için. Yüzleşme hesaplaşmanın ta kendisi bence. . Baştan aşağı yüzleşmenin dipnotları. Sınır koymadan, huzursuzluğumuzun, çalkantılarımızın, yenilgilerimizin nedenselliklerinden öte buradan nasıl çıkarızın umudunu ortaya koyarak yazmaya çalışıyorum ama bu yüzleşme çok kıymetli bir nokta. Bu kendini suçlamaktan ve sanık sandalyesine oturtmakla sınırlı bir kavramsal değil. Bugün ayna, yarın yüzüne bakmaktan utandığımız sevdiğimiz insanlar, hayvanlar, doğa, vs. Bunların hepsinden üzerimize fırlatılan okları gözardı edemeyiz. Bunları ortaya koymada durumun ürkütücü ve büyüklüğünden çekinmeden bunun hesabını sormaya ilk olarak kendimizden başlamalıyız.
Taş Uğultusu yüzleşmedir.
Nuray Salman: Seçici kurulunda Haşim Hüsrevşahi, Emel İrtem, Ayşe Keskin, Ömer Turan ve Şeref Bilsel’in bulunduğu 2020 Ruhi Türkyılmaz Sanatevi Şiir Ödülü’ne, oy çokluğuyla ‘Taş Uğultusu’ adlı kitabınız değer bulundu. Buradan hareketle, ödül kurumlarına karşı bakış açınızı öğrenmek istiyorum.
Önder Çolakoğlu: Elbet mutlu oldum. En azından ülkedeki en polemiksiz şiir ödüllerinden biri. Ama bireysel açıdan ödül veren-alan iklimi olduğu müddetçe bir erk sendromu oluşuyor. Ödülü talep eden veren kişiye bir güç alanı oluşturuyor. Tüm hayatım boyunca bu erk zihniyetiyle mücadele eden biri olarak bu mekanizmaya temelde karşıyım. Bu mekanizma şiirin varlığına aykırı zaten. Aynı zamanda şiirin yarıştırılmaması gerekliliği bir başka konu. Yine de şiirin edebiyattaki yeri, toplumdaki kültürel devinimler açısından polemiksiz, sıkıntı oluşturmayacak şekilde olan bir elin parmaklarını geçmeyen yarışmada ödül almak sadece şiir için verdiğim emeğin güzel bir hatıratı olarak kalacak.
Nuray Salman: Bazı kavramlara kendinizi yakın hissediyorsunuz, çocuklar, şiddet, çağ yorgunluğu, erken ölümler vs… Sizi etkileyen ne varsa şiirlerinizde görebiliyoruz. Nedir sizi bu kavramlara iten?
Ama acilen sokağa bakmalı artık, sokak lambalarına, yeraltına, oradaki hayatlara. Gencecik çocuklar ne diyor ne anlatıyor ne istemiyor, hangi şiirin peşinde? Hiç önyargıya girmeden bunu sağlamalı. Benim şiir serüvenimde bunlar çok besleyici. Zamanı durdurmadan ama zamanı yok sayarak ve ikiyüzlülük yapmadan çağın bize taktığı tasmaları reddederek bir şiir yörüngesi seçtim kendime. Bilincim ve kalbimin köşe taşları da bunun göbeğinde. İnsandan, çocuktan, kadından, hayvandan, doğadan yana koşulsuz ve amasız. Çağ, kötü çağ. Tüm teknolojik ve endüstriyel vahşete rağmen ama onlarla mücadele ederek şiirin yanında durmaya devam edeceğim. Sokağı, başka mekanların varlığını unutmadan…daha çok şey var şiirini yazacağımız. Bizi beklediklerinden zerre şüphem yok.
Nuray Salman: “Kalbimizdeki şarapnel parçası” dizesi oldukça sarsıcı bana göre. Taş Uğultusu aşkın çeperlerinde fazla dolaşmayan bir kitap. Kalbimizi, sevgi yerine başka duygusuzluklar mı sardı ya da kırdı?
Nuray Salman: Derdinizi, sıkıntınızı veyahut düşünüzü şiirle yeterince anlatabildiğini düşünüyor musunuz? Yoksa sanatın diğer alanlarında da geziyor musunuz?
Önder Çolakoğlu: Sanatın diğer alanlarında gezinti yapıyorum elbet. Şiire katkısı da çok bunun. Köprüler kuruyorum, üstünde yürüyorum
Şiir bize yeni yollar, yol ayrımlarının varlığını gösterdiği ve hayatta yeni ve devinecek çok şeyin olduğunu anımsattığı ve gösterdiği için kıymetli. Acıyı, sızıyı, adaletsizliği, gerçeği gösterse de, insan çözümlemesini ve mücadelesini kendi kurduğu coğrafyalarda yapar. Şiir daha çok mücadele, daha çok tercih sunar insana. Hiç bitmez, bir yol bir başka yol daha. Şiirin varlık nedeni de budur. Şiirin diğer sanat dallarından ayrıldığı yer de. Her yazılışında başka serüvenler olasılığı barındırdığı için. Panzehirden öte kaynaktır şiir. Bitmek tükenmeyen.
Önder Çolakoğlunu tebrik ediyorum. Şiir ile ilgili yorumunu kayda değer bulduğumu söylemek istiyorum.
Şiirin bir tür yolculuk olduğu doğru. Şiir yarıştırılmaz, fakat zaman içinde bir maroton koşucusudur. Yani zamanla yarışır, kendiyle yarışır… Bu gerçeğini kabul emek durumunda olduğunu düşünüyorum.