YAZARLARA YAZMADIKLARI YERDEN SORULAR
“Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur.” Cicero’ya atfedilen bu sözü edebiyat söyleşilerine uyarladığımızda, yazarların yazı yolculuğunda kitapları ve edebiyat dünyasına dair “sorulmamış soru yoktur” diyebiliriz. Bu söyleşi dizisinde yer alan sorular da elbette ilk kez sorulmuyor ama eserlerini beğeniyle takip ettiğimiz yazarlarımızla bu kez özellikle yazmadıkları üzerinden, hayaller üzerinden sohbet edelim istedik.
Hatice Günday Şahman: Yazar olmanın yanı sıra ya da ön koşulu olarak iyi bir okur olan yazarın hayran olduğu bir yazar, hatta kimi zaman ona “Keşke ben yazmış olsaydım,” dedirten bir eser mutlaka vardır. Sizde de böyle bir duygu yaratan öykü/roman var mı? Varsa hangi yönleriyle sizi bu kadar etkiledi?
Zafer Doruk: Etkilendiği bir eser karşısında, ‘bu eseri ben yazmak isterdim’ ya da, ‘yazacaksam bu eserin gerisine düşmeyecek bir şeyler yazmalıyım’ gibi düşünceler yazarın gönlünden geçebilir, bu da önüne iyi hedefler koyma açısından yararlı olabilir. Her yazar kabul görmek, okunmak ister, masaya bu amaçla oturur. Marquez’in ‘Kırmızı Pazartesi’ adlı romanının kurgusu ve atmosferi beni etkilemiştir örneğin; sıradan bir olayın bir yazarın elinde nasıl bir şahesere dönüştüğünün örneklerinden biridir. ‘İnce Memed’ düzeyinde bir roman yazmak isterdim. Yaşar Kemal başka roman yazmasaydı bile bu eseriyle uzun yıllar yaşamayı hak ederdi, çünkü romanın yazınsal dilinin yanı sıra, mitoloji, halkbilim, ruhbilim, toplumbilim, anlattığı coğrafya ve doğa gibi içerdiği özellikler bakımından da incelenmeye açık bir eser. Yaşar Kemal, Stendhal’in ‘Kızıl ve Kara’sını tam dört kez okuduğunu söylemiştir. Yazar, ona yeni şeyler katacağına inandığı bir eseri âdeta bir ders kitabı tizliğiyle okuyor.
Hatice Günday Şahman: Ursula K. Le Guin Lavinia adlı romanında, Vergilius’un Aeneas destanında küçük bir rolü olan Lavinia karakterini; Ayfer Tunç ise kendi romanı Yeşil Peri Gecesi’nin yan karakteri olan Osman’ı son romanında başkarakter olarak yazdılar. Bu örneklerde olduğu gibi bir eser kaleme almak isteseydiniz hangi eserden ya da eserinizden, hangi yan karakteri seçerdiniz?
Hatice Günday Şahman: Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” dediği gibi bir masanız olsa, zamanın ve mesafelerin getirdiği sınırlamalar olmaksızın, hangi yazarları ya da kurmaca karakterleri konuk etmek, söyleşmek isterdiniz? Onlarla neler konuşurdunuz?
Hatice Günday Şahman: Yazarken çok beğendiğiniz, çok bağlandığınız cümleler olsa da bazen bu cümleler farklı nedenlerden dolayı metne dâhil olamaz. Siz bu cümleleri acımasızca ya da eliniz titreyerek siler misiniz? Yoksa farklı bir şekilde değerlendirir misiniz?
Zafer Doruk: Çok beğendiğim bir cümle de olsa, ortaya metnin bütünlüğünü bozacak bir durum çıkmışsa o cümleyi oradan silerim; ama olur ki günün birinde kendine yakışan bir yer bulur; unutmamak için not defterimde tutarım.
Hatice Günday Şahman: Son cümleyi de yazıp bitirdiğiniz halde sonrasında vazgeçip yayımlamadığınız metinler var mı? Ya da tam tersi aylardır, yıllardır zihninizde gezdirip de bir türlü yazıya dökemediğiniz öykü uçları, roman taslakları var mı?
Zafer Doruk: Yazarın uğraşları, sancıları arasındadır bu gibi şeyler. Dergilerde yayımlanmış ama kitaplarıma almadığım öyküler olmuştur; son anda vazgeçtiğim, ertelediğim, keşke yayımlamakta acele etmeseydim dediğim, yeniden yazmayı düşündüğüm öyküler. Yazacaklarımı kafamda aylarca, bazen de yıllarca gezdirdiğim olur, masaya oturmadan önce orada büyük ölçüde halletmiş olurum. Bitmemiş, ya da bitmiş ama henüz kâğıda dökülmemiş öykülerim var.