“İçimizden sular geçti, içimizden sessizlikler dalgınlıklar. Baktık acımız bir perde, kapattık.” Gonca Özmen’in dizeleriyle kapıdan bizi buyur ediyor Arzu Alkan Ateş. İlk baskısını Eylül 2020’de Alakarga Sanat Yayınlarından yapan Mahir Efendi’nin Papağanı yazarın dördüncü kitabı. Üç bölüm, yirmi beş kısa öyküden oluşan kitap yer yer anılar üzerinden yer yer de karakterlerin konuşmalarıyla ilerliyor. İlk öyküsünden son öyküsüne kadar içinizi ısıtacak nene dede masalları tadında bir keyif vadediyor.
İkinci bölüm “Ah bellek, acı bellek! Hem arısın sen hem kim bilir hangi ülkeden kalma diken?” diyerek Hilmi Yavuz dizeleriyle başlıyor. İlk öykü Ben Bir Başkasıdır’da yazar, Herman Melville’nin Katip Bartleby’ine bir gönderme yapıp kendini irdeliyor. Kıl Haydar öyküsünde kokusunu aldığımız Freud’un psiko-analitik gelişim kuramının etkileri yazarın bu öyküsünde direkt olarak kendini gösteriyor. Kitaba adını veren Mahir Efendi’nin Papağanı aslında duvarda asılı olan bir fotoğrafa, yazar ve arkadaşının can üfleyip onları konuşturmalarını anlatıyor. Hayal gücünün uçlarında dolaşan yazar okuyucunun da dünyasını zorluyor. İlk okumada akıllara Heybeli Sahaf’ta, Karaköy’de; yerlerde, eski bavulların içinde satılan fotoğrafları akıllara getiriyor öykü. Herkes hayatında bir defa eski siyah beyaz fotoğraf görmüştür. Ama ona bakıp ne Mahir Efendi’yi ne de papağanını duymuştur. Öyküyü okuduktan sonra “Kendime not: gözlerini değil kulaklarını açık tut.” diyebilirsiniz. Hüdaverdi Kendini Vurdu, yine Türkiye’nin açık yaralarından akan cerahat diyebiliriz. “İnsan ölmeye karar verebilir; kıyafet seçer, meslek seçer, kitap seçer gibi ölmeyi seçebilir mi?” (sy.63) sorusunu yazar sorar, okuyucu cevaplar. Hüdaverdi adı üstünde “Hüda verdiyse reddediş niye?” sorusunu sordurtan bir öykü. Yazar öykünün ad seçiminde oldukça başarılı bir tercih yapmış. Okuyunca anlayacaksınız başlıktaki ironiyi. Yusuf Masalı terk edilişin kıssası, Şenlik 1970’lerde Alamancıların yurda dönüş bayramları, Kızgınların Kemal mutluluğun panaromasını, Üç Hayalbaz çocukluğun fütursuzluğunu, Rüçhan Öğretmen ise herkesin hayatında bir cetvelli öğretmeni olmuştur dedirten içimizden birer parçayı anlatır.