Çok, çok eski zamanlarda, hatta zaman kavramının olmadığı devirlerde insanlar Afrika’dan yola çıkarak dünyaya yayılmaya başladılar. Sibirya’dan Amerika’ya, Japonya’dan Avustralya’ya ayaklarının değmediği nokta kalmadı. Ancak Buzul Çağı’nın sona ermesiyle, karalar sularla doldu ve halkların birbirleriyle olan bağlantıları kesildi. Uygarlıklar, Kolomb’un Amerika’yı keşfine dek birbirinden habersiz biçimde inşa edildi.
Toplumlar arasındaki benzerlikleri araştırmak, şimdiye kadar arkeologların ana ilgi alanı oldu. Eserde de bu benzerlikleri daha detaylı olarak keşfetmek isteyen okurlar için bazı ekler yer alıyor. Büyük Bölünme’nin temel çıkış noktası ise, geniş bir ifadeyle, eski halkların üzerinde yaşadıkları fiziksel dünyanın, insanların ideolojisini, inançlarını, dinsel uygulamalarını, toplumsal yapılarını, ticari ve sınai faaliyetlerini nasıl belirlediğini gösterebilmek.
Kitap üç ana kısımdan oluşuyor. Birinci kısım, ilk Amerikalıların Yeni Dünya’ya nasıl ulaştıklarını, çıktıkları yolculukta neyin özel olduğunu, edindikleri deneyimlerin, Avrasya’da bıraktıkları halklardan onları nasıl ayırdığını anlatıyor. İkinci kısımda, iki yarım küreyi farklı kılan önemli ve sistematik yönler ve bu farklı unsurlar arasındaki etkileşimin gri alanları aydınlatılıyor. Doğanın, bu iki yarım küre arasında büyük farklılıklar gösterdiğini ortaya koyan ikinci kısım, bazı bakımlardan kitabın en şaşırtıcı içeriğine sahip. Her iki yarım küredeki insanların, büyük uygarlıklar kurarlarken izledikleri yörüngelere tanıklık ettiğimiz üçüncü kısım ise başlı başına destansı bir anlatı niteliğinde.
Sonuçta Watson Büyük Bölünme’de, iki yarım kürenin antik tarihleri arasında sistemli bir karşılaştırma yapıyor ve böylelikle, Avrasya ile Amerika arasında olduğu gibi, iki dünyanın da çok farklı yörüngeler izlendiğini savunuyor. Bu farklı rotalara rağmen, her iki yarım küre, benzer özellikler geliştirebiliyor; ama bizi burada, bu kitapta ilgilendiren asıl konu “farklılıklar”. Bu kitap, paralelliklerin varlığını ya da önemini inkâr etmemekle birlikte, bunun tersi bir yaklaşım benimseyerek, iki yarım küre arasındaki farklılıklara odaklanıyor. Çünkü bunların da bir o kadar, hatta çok daha öğretici olduğunu ve günümüzde nispeten ihmal edildiğini düşünüyor Watson. Tıpkı benzerliklerimiz gibi, farklılıklarımız da insan doğası hakkında bize pek çok şey anlatıyor. Büyük Bölünme, Şükrü Alpagut’un titiz çevirisiyle, Say Yayınları’ndan. İyi okumalar.