Geçtiğimiz ay Say Yayınları etiketiyle yayımlanan Kelly Oliver’ın Nietzsche’nin Kadınları adlı çalışması, felsefenin dişil olanla olan ilişkisini irdeleyerek Nietzsche ve diğer önemli düşünürlerin kadın figürüne yaklaşımını yeniden yorumluyor. “Felsefenin Dişil ile İlişkisi” alt başlığıyla yayımlanan bu kitap, feminist felsefenin önemli sorularını Nietzsche, Derrida, Freud, Lacan, Irigaray ve Kristeva’nın metinleri üzerinden sorgulayarak, felsefi söylemin kadını dışlayıcı veya sınırlayıcı tavrını da eleştiriyor. Oliver, bu eleştirilerle sadece kadın figürünün değil, etik ve özneler arası ilişkilerin de köklü bir şekilde yeniden değerlendirilebileceği bir temel sunuyor okurlara.
Oliver, Nietzsche’nin yazılarında kadının konumunu incelerken, onun dişil olanı ele alışındaki karmaşık çelişkilere işaret ediyor. Nietzsche, kadını geleneksel olarak erkeğe bağımlı kılan bir sistemin karşısında yer alsa da yazılarında sıklıkla kadını tehlikeli, karmaşık veya anlaşılmaz bir varlık olarak konumlandırıyor. Oliver, Nietzsche’nin metinlerindeki bu ikircikli durum, kadının özgün ve bağımsız bir özne olarak var olma çabasıyla toplumsal baskıların kesişiminde nasıl şekillendiğini gösteriyor. Öte yandan, Nietzsche’nin, kadını bazen erkeğin zıttı olarak tanımlarken, bazen de onun içsel bir parçası olarak ele alması, felsefenin dişil olanı yalnızca tamamlayıcı ya da karşıt bir figür olarak nasıl yapılandırdığını ortaya koyuyor. Oliver, bu tavrı Nietzsche’ye özgü bir ironi içinde değerlendirirken, filozofun kadına dair söylemlerinde özgürleşmeci ve sınırlayıcı unsurların aslında daima bir arada var olduğunu gösteriyor.
Eserin önemli bir diğer katkısı, Derrida, Lacan ve Freud gibi isimlerin kadına dair söylemlerini eleştirel bir bakışla yeniden incelemesinde yatıyor. Oliver, Derrida’nın yapısökümcü yaklaşımı ve Lacan’ın bilinçdışı teorisini kadın öznenin konumu açısından değerlendirerek, bu yaklaşımların kadını çoğu zaman ikincil veya tamamlayıcı bir figür olarak sunduğunu savunuyor. Freud’un “kadınsı özne” kavramını ele alışı da Oliver’ın analizinde kapsamlı bir eleştiriye tabi tutuluyor. Freud’un ve Lacan’ın kadınlık kavramını erkeğin fallus merkezli bakış açısına göre tanımlamalarının, kadını bireysel bir özne olmaktan çıkararak nasıl bir sembolik düzene indirgediği anlatılıyor. Bu analiz, felsefi söylemin kadın figürünü ne denli karmaşık bir biçimde sınırlandırdığını da gözler önüne seriyor.
Oliver, bu kapsamlı metinde Irigaray ve Kristeva’nın felsefeye kazandırdığı feminist perspektifleri detaylandırarak bu düşünürlerin geleneksel etik anlayışını nasıl dönüştürdüklerini de irdeliyor. Irigaray’ın annelik ve dişil kimlik üzerinden geliştirdiği etik ve Kristeva’nın psikanaliz ekseninde sunduğu kadınsılık analizleri, Oliver’ın feminist felsefenin derinlemesine ele alınması gerektiğini savunan görüşünü destekliyor. Bu iki düşünürün “ötekine karşı sorumluluk” çerçevesinde geliştirdiği etik teoriler, felsefenin ataerkil yapısının ötesine geçme potansiyeli sunuyor. Özellikle Irigaray’ın “anaç olanın” etik bir temel olarak düşünülmesi gerektiği fikri, Oliver’ın kadınların felsefi anlamda farklı bir ses olarak duyulması gerektiği iddiasını güçlendiriyor.
Oliver, kadın figürünün felsefi söylemdeki yerini irdeleyerek geleneksel etik anlayışa da yeni bir bakış kazandırıyor, denebilir. Çünkü kitapta, özneler arası ilişkiler ve bu ilişkilerin oluşturduğu ontolojik temellerin etik bir perspektif kazandığı bir çerçeve çiziliyor. Oliver’ın önerdiği bu etik model, öznelerin birbirleriyle etkileşimlerini, sıradan bir karşılaşmadan çok daha derin bir boyuta taşıyor. Burada, etik sadece bireysel bir görev değil; aynı zamanda özneler arasında varoluşsal bir bağ olarak ele alınmış. Oliver, kadınlık ve annelik gibi dişil figürlerin bu etik bağ içinde nasıl yeniden yorumlanabileceğine dair özgün bir katkı sunuyor.
Nietzsche’nin Kadınları, feminist teorinin felsefe için ne denli dönüştürücü bir potansiyele sahip olduğunu gösteren kapsamlı bir çalışma. Kelly Oliver, feminist düşüncenin yalnızca kadınların değil, tüm öznelerin kendilerini daha geniş bir etik zeminde yeniden tanımlayabileceği bir alan sunduğunu ileri sürüyor. Bu kitap, feminist felsefenin düşünce dünyasına katkılarını anlamak isteyen okuyucular için önemli bir rehber. Elizabeth Grosz’un ifadesiyle, Oliver, feminist teorinin en iyi örneklerinden birini sunarken, okuyucuyu felsefenin dişil olanı nasıl şekillendirdiğini sorgulamaya davet ediyor.