Bir sabah uyandınız, geçmişinize dair hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. Sizi, siz yapan; hobileriniz, zevkleriniz, düşüncelerini artık yok. Ne yapardınız bu durumda. Üstelik bunun bir salgın olduğunu öğrendiniz. Salgın fikrine kovit bizi alıştırdı; trajik hikayeler dinledik ve birçok kişi de trajik bir şekilde hastalığa yakalandı. Çok sayıda insan bu salgında öldü. Kimimizin birinci dereceden yakını, kimimizin arkadaşı, dostu bu salgında öldü. Kalanlar olarak salgın fikri bile bizi korkutmaya yetiyor. Bahsedeceğim film şu an MUBİ’de gösterimde olan 2020 yapımı Elmalar. Amnezi geçiren birinin hayatını konu alan filmde; bizi ekrana bağlayan şey, şimdi ne yapacak duygusu oluyor. Yunan Tuhaf Dalgası’nın yönetmenlerinden olan Christos Nikou’nun ilk uzun metraj filmi.
Hastanenin uyguladığı yeni yaşam programına uyan ama bununla da kendini iyi hissetmeyen Aris, hem başındaki sorunun farkında hem de başka yapacak bir şeyi kalmayan bir noktada. Filme devam ederken aklımda yankılanan dizeler Melih Cevdet Anday’ın Bir Misafirliğe Gitsem şiirini çağrıştırdı bana. “Bir misafirliğe gitsem, Bana temiz bir yatak yapsalar, Her şeyi, adımı bile unutup, Uyusam…, Kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa, Kekikli zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar, Nerede olduğumu hatırlamasam, Hatta adımı bile unutsam…” dizeleri gibi bir ruh haliyle dolanan Aris sanırım, yalnız değil. Kendisi gibi aynı hastalıktan muzdarip olan kadınla yakınlaşmaları ve aralarında bir şeylerin yaşanması da; elma bağlamında düşünüldüğünde çok şaşılacak bir şey gibi durmuyor. Kadının ona Titanik filminden bahsetmesi üzerine Aris, izlemediğini söylüyor. Belki de hatırlamıyor.
Aris yeni hayatından yani uymak zorunda olduğu programdan sıkılsa da; eylemleri yapmaya devam ediyor. Sinemaya gidiyor, günübirlik ilişki yaşıyor, bisiklete biniyor. Program gereğince de yaptığı her eylemin fotoğrafını çekmek zorunda. Bütün eylemleri bir albüm oluşturuyor, yeni hayatı için. Güncel hayatlarımıza dönersek, bizler artık fotoğraf çekmeden yaşamayan insanlarız. Fotoğraf olmadan günün anlam ve önemini kavrayamaz noktaya geldik. Yaşamımıza ya fotoğraflar ya da video kayıtları yön veriyor. Adeta her şeyi belgelendiriyoruz. Bir mekana oturmaya gittiğimizde, bir yeri gezdiğimizde ilk yaptığımız işlerden biri fotoğraf çekmek. Günümüzde bu kadar yaygın kullandığımız eylemi filmde analog makinadan görmek de üzerinde düşünmeye değer. Yaşadığımızın belirtisi artık, fotoğraflarda ortaya çıkıyor. Bunun üzerinde tuhaf bir şekilde düşündürmesi iyi diye düşünüyorum.