Hayat filmi: Gönül Hicran’la doldu
Zeki Demirkubuz’un insanlarını daha hayatın içinden buluyorum. Saplantılarıyla, açmazlarıyla, kendine has sınıflarıyla daha hayatın içinden ve insana daha yakın kişiler. Bir aşkın uğruna hayatını adayan Bekir.. Bunu yaşamanın başka bir formu yok ve başka bir yaşam mümkün değil noktasında yaşamak. Aşkı daha kendine has ve içinden çıkılmaz bir saplantı olarak görmek. Bir insanın birinin uğruna neleri verebileceği ve biri uğruna nelerden vaz geçebileceği noktaya geleceğini göstermek.
Bu yazıda biraz son filmi Hayat’a yakından bakmak istiyorum. Hicran babasından şiddet gören ve istemediği bir erkekle evlenmek üzereyken evi terk eder. İstanbul’a kaçar, burası biraz Yeşilçam’ı andırıyor. Fakat dediğim gibi çocukluk arkadaşım Ayşe, kendinden yaşça büyük bir adama 17 yaşındayken kaçmıştı. Ordu’dan, Sakarya’ya. Yeşilçam dediğimiz şey de hayatın içinden bir nokta. Yalnız Hicran’ın içindeki tatmin olmama duygusu; her şeyi ve herkesi geride bırakıp kaçma isteği; içinde söndüremediği o ateş. Kaçmak gitmek ve hiç tanımadığı yerlerde kendine yeni bir hayat edinme duygusu, sanki hiç geçmeyecek ve ömür boyu yakasını bırakmayan beynine yerleşmiş bir ur gibi onu takip edecek.
Hicran eve döndüğünde artık onu yaşça büyük ve dul biriyle (Cem Davran) evlendirirler. Hicran yine aradığı hayatı bulamaz ve bir gün çekip gitme duygusu orada, onda hep yaşar. En son Rıza ile kendine yeni bir hayat seçmesi üzerine düşünebiliriz. Rıza da sıradan bir karakter, yıllarca dedesiyle ekmek fırınında çalışmış ve dedesinin has çocuğu. Rıza’nın sanki duyguları yok gibidir. Rıza, ekmek fırını ile bir grup arkadaşı arasında sıradan bir hayat sürmektedir. Ta ki, Hicran’a rastlayana kadar. Rıza, Hicran’ı bulup uğruna cinayet işleyecek kadar gururlu davranması, Hicran’ın babasının bunu affedememesi, dedesinin torununa şefkatle ve bilgece yaklaşımı, hepsi bize şöyle kafamızı kaldırdığımızda tanıdık geliyor. Çocukluk arkadaşım Ayşe de, kaçtığı yerde bir çocuk yapıp sonra dul ve çocuklu bir adamla evlendirilmek zorunda kalmıştı. Babası Mehmet amca, bu sıkıntıları kaldıramayıp kalp krizinden vefat etti.
Hayat filmi aynı zamanda Zeki Demirkubuz’un ustalık işi olarak duruyor. Üç saat kadar uzun bir filmde, şu sahne olmasa, şu fazla diyebileceğimiz yerler yok. Zaman atlamaları ve Hicran’ın başka versiyonları da bana iyi geldi.
Filmin sonu; Hicran ve Rıza’nın arabanın içinde tünele girmeleri ve orada kapanış, benim için Hicran kendi tercihiyle seçtiği Rıza’dan da kopacak duygusunu güncelledi. Hiçbir yerde olmak istemeyen ve içinde ne yaşadığını çok da bilemediğimiz Hicran sanki başka bir yolculuğa da çıkmak istiyor.
Bu filmde yine farklı olarak Rıza’nın dedesinin dindar bir insan olması ama aynı zamanda merhamet dolu bir kişi olması, sanırım sinemada dindarlara bakış noktasında da farklı bir şekilde ele alınabilecek bir karakter. Hayatı görmüş tanımış, merhametli bir dede.
Kent, kırsal, insan ve hikayesi Zeki Demirkubuz’da keskin ayrımlardan çok, insanın içindeki neyse, gittiği ve yaşadığı yerde de ona dönüşür, noktasına doğru evriliyor.
Hayat’ın insanları, yaşamdan aldıkları yaralar üzerine kurulu. Çok büyük hayalleri ya da arzuları yok bu insanların. Sevilmek ve günü bitirmek dışında büyük arzulara kapılmıyorlar. Sıradan bir yaşantının, uçları üzerinde geziniyor yönetmen. Sıradan olanın, bizi taşıdığı nokta. Her karakter kendine sıkışıp kalmış ve kendi üzerine bir şeyler söylemek derdinde. Filmden çıkıp yanımıza otursalar şaşırmayacağımız insanlar. Bunlar ve daha fazlası için Hayat’ı izlemeniz gerekir diye düşünüyorum.
Oyuncular: Miray Daner, Burak Dakak, Cem Davran, Umut Kurt, Melis Birkan, Osman Alkaş, Ozan Dağara, Doğu Demirkol
Ülke: Türkiye, Bulgaristan
Dağıtım: Bir Film
Yapım: Mavi Film