NEREDEN GİDERSEK GİDELİM SONUNDA EVE DÖNÜYORUZ YANİ KENDİMİZE
Şeyma Subaşı: Yazmaya ortaokulda başladığınızı söylemiştiniz. Sizce insan bu yaşlarda mı okuma ve yazmayla derin bir irtibat kuruyor?
Zeynep Yıldırım: Evet ortaokulda başladım. Okuma, yazma merakı ortaokul, lise yıllarına rastlar genelde, yazar ve şair için. O yaşlardaki merak, heyecan, coşku çok başka tabii. Okuma ve yazma ile derin bir bağ kuruyoruz. Zihin berrak, ilgi alanlarımızı, istidadımızı keşfetmeye başladığımız özel dönemler çocukluk dönemleri…
Şeyma Subaşı: Nehirde yıkanmış kelimeler topladım, diyorsunuz bir şiirinizde. “Sana durlanmış kelimeler getireceğim, pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler.” diyen İsmet Özel’i hatırladım bu esnada. “Yıkılma Sakın” şiirinde geçiyordu bu mısra. Var mıdır bir ruh akrabalığınız? Ya da hangi şairlerle ruh akrabalığınız olduğunuz söylenebilir?
Şeyma Subaşı: Ev, aile gibi kelimelerin sizin şiirinizde anahtar kelimeler olduğunu düşünüyorum. Hatta bir mekân olarak da odaların. Odalar yaşanan ruh hallerinin en büyük şahidi gibi. Siz ne dersiniz bu tespitim hakkında?
Zeynep Yıldırım: Ev bizim medeniyetimizdir. Bu bağlamda kültürümüzü de yansıtır. Evi unutursak varlığımızı unutmuş oluruz. Köklerimizden koparılırız. Ev kavramını önemsiyorum.
Ev demek; insan demek aslında. Doğumla başlayan bir yolculuk. Evi insandan insanı da evden ayırmak mümkün değil. Bu anlamda “ev” kendi içimize döndüğümüz bir menzil. Bütün dünyamız evdir ve evde şekillenir. Doğduğumuz ev, çocukluğumuzun evi önem taşır. Evden dünyaya açılırız. İnsan bütün duygularıyda evde vardır. Öfkesi, heyecanı, sevinci, hüznü, acısı ile insan evde kaim oldu. Ev aile ile anlam kazanmıştır.
Evde güvendeyizdir, kendimiz olduğumuz rahat ettiğimiz bir mekândır evimiz. Odalar da yaşadığımız hâllere, acılara, mutluluklara, ruh dalgalanmalarımıza şahitlik eder. Şiirimde; ev, aile, ev hâlleri, odalarda yaşanan şahitlikleri söyledim aslında “beklerken”. Tespitiniz yerinde oldu. Bir insan, bir kadın, bir çocuk, bir adam, acılarını evde, odalarda yaşıyor. Bir duyanı, bileni olsun istiyor. İnsan acılarının sesi olmak istedim. Mısralarda kadına şiddet, çocuk ölümleri, çocukların acıları, tüm canlılara olan sevgimiz, doğa sevgimiz gibi sosyal mesaj içerikli mısralar var. Şiirimde toplumsal hassasiyet var.
Şeyma Subaşı: Eve dönmek hakkında neler düşünür peki Zeynep Yıldırım? Bu tanımın sizin için nasıl bir yeri ve değeri var?
Zeynep Yıldırım: Eve dönmek… Bu çok güzel bir soru. Cevabı biraz uzun olacak. Edebiyatımızda “eve dönüş” Yahya Kemal’le başlıyor. I. Dünya Savaşı arifesinde Fransa’dan dönüyor. O dönem Türk Şiirinde Vatan, Milet, Tarih kavramlarının yeniden yoğrulduğu bir dönem. Tanpınar, Yahya Kemal’i “eve dönen adam” olarak adlandırır. Yahya Kemal bizim eve dönen ilk adamımızdır ondan sonra bu metaforik dönüş yazarlarımızın hayatının belirli dönemlerinde yerini alır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek eve dönen adamlardır.
Eve dönmek; Namık Kemal’in “vatan”ı, Nazım Hikmet’in “memleket”i, Tanpınar’ın coğrafyası’dır. Zeynep Yıldırım için bir değer olarak ev, eve dönmek, “aidiyet” demek. Özüdür, kendi benliğidir, diyebilirim. Kendimizi bulduğumuz, zaman zaman kaybettiğimiz, evden uzaklaştığımız ama kendimizle hesaplaşmanın yine eve dönüşle var olduğu bir gerçek. Dönüşlerimiz sonunda hep “ev”edir. Tabii biraz da ev kavramından ne anladığımıza bağlı bu. Yahya Kemal’in döndüğü ev neresidir salt fiziksel dört duvar değildir hiç kuşkusuz. Dediğim gibi Ev; Ülke, Vatan, Millet, Devlet, Kültür olabilir. Bu bağlamda evi salt dört duvardan ibaret düşünmemek gerekiyor.
Şeyma Subaşı: Kendi kimliğini arayan da bir anlatıcı var şiirlerde. Kendi yüzünü bulmaya çalışan bir şair portresi var. Değil mi?
Zeynep Yıldırım: Kendi öz değerlerine önem veren, bu değerleri unutturmamaya çalışan, kendini arayan, bulan, arayışta olan insanı anlatırken kendime de temas ediyorum. İnsanın kendini, bulma yolculuğunda bir arayış var. Hayat boyu insan bazen kendi yüzüne de yabancılaşır. Şair kendi yüzünü arayıp bulmaya çalışır. Füruğ Ferruhzad bir mısrasında; “Yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum ben/ bunca elin boşunalığını düşünmekten/ bunca yüzün yabancılaşmasından korkuyorum” diyor.
Şeyma Subaşı: Çok güzel bir örnek oldu. Şiirlerinizde Peygamberlerden bahsettiğiniz bölümler var. Metafizikle alakalı temalar söz konusu. Peygamberin sözüne sığındım diyorsunuz “Ezanla Camiye Doğru Yeryüzü” şiirinizde.
Şiiriniz kendini anlatıyor ve savunuyor belki ancak bu sözü biraz açabilir misiniz?
Zeynep Yıldırım: Müslüman şairler olarak Allah’a ve peygambere sığınışa şiirlerimde yer veriyorum. Peygamber kıssalarını, dini öğeleri şiirime serpiştiriyorum. Bahsettiğiniz mısrada; Peygamber Efendimiz’in bu dünya üzerinde yaşayışının bize örnekliği üzerinden sözlerine, davranışlarına sığındığımı yalın bir dille söyledim “Ezanla Camiye Doğru Yeryüzü” şiirimde.
Şeyma Subaşı: Şiir Allah’a yaklaştırırsa hayırlı oluyor, demişsiniz verdiğiniz bir söyleşide. Şiir sizi nasıl Allah’a yaklaştırıyor ya da şiirler insanı Allah’a nasıl yakın kılar?
Zeynep Yıldırım: Şiirimizde Allah’ın kelamını ettiğimiz salih amellere, iyiye güzele, hayırlı işlere yönlendiğimiz takdirde şiir boş (malayani) sözler değil de hayırlı sözler oluyor aksi ziyan oluyor demiştim. Sezai Karakoç da “Şiir ruh perdelerini Allah’a açtıkça şiirdir. Yoksa balmumundan peteklerdir, bal değil” der. Necip Fazıl da “Sanat Allah’ı aramakmış, gerisi yalnız çelik çomakmış.” diyor.
Şeyma Subaşı: “Postmodern Ayrılıklar Mezbelesi” şiirinizin hikayesinden yazılış sürecinden bahsetmek ister misiniz? Bu şiir kitapta ilgimi çeken şiirlerden biri oldu. İmge kurma açısından da aynı zamanda.
Zeynep Yıldırım: Günümüz şiirini takip ediyorum şiirlerimi yazarken. Aktüel bir şiir dili ile yazmaya çalışıyorum. Bu şiirde de aslında insanın içsel yalnızlığı, boşlukları var. Bir sahilde otururken yazmıştım. Şiir o ân geldi ve o duygu beni nereye götürdüyse o. İnsanın peşini bırakmayan o yalnızlık duygusunu, bu dünyada güzel yaşamamız gerektiğini ve güzel olan her şeyin sesini duyup dinlediğim bir ânda oluştu bu mısralar.
Şeyma Subaşı: Şiir- hikâye ilişkisi hakkında neler söylersiniz peki? Böyle bir ilişki var mı? Şiirlerinizde hikâye eden bir şiir dili var gibi geliyor bana.
Zeynep Yıldırım: Şiir hikâye ilişki var evet. Şiirlerimde de yer yer hikâye eden bir şiir dili kuruyorum. Hikâye yazmaya yatkınlığımdan da olabilir.
Şeyma Subaşı: Zeynep Yıldırım yazınsal yolculuğuna hatta şiir yolculuğuna nasıl devam edecek?
Zeynep Yıldırım: Okumalar yapıyorum. Şiir kitapları, dergi okumaları. Hayatı, kâinatı, insanı okumaya çalışıyorum. Yeni şiirler yazmaya başladım. Şiir yazma sürecim biraz zaman alıyor. Titiz çalışıyorum. İçime sinmesi de önemli. Şiir yazayım kaygısı taşımıyorum mesela. Şiir yolculuğumda şiirimin üzerine katarak şiirimi hep yenileyerek ilerlemek istiyorum. “Beklerken Söylenen”deki şiirler 2018’den beri dergilerde yayımladığım şiirler aynı zamanda.